27 Temmuz 2010 Salı

Hazret-İ Alînİn İsâbetlİ görüşü

Yetmişdokuzuncu Menâkıb: 

Cündeb bin Abdüllahil Ezdî diyor ki: Cemel ve Sıffîn harblerinde; emîr-ül mü’minîn Alî “kerremallahü vecheh” hazretleri ile berâber idim. Benim hiç şübhem yok idi ki, hak Emîr-ül mü’minîn hazretleri tarafındadır. Ne zemân ki, Nehrvâna konduk. Benim gönlüme bir şübhe düşdü. O cemâ’ati katl etmek gâyet büyük işdir. Sabâhleyin askerden ayrıldım. Yanımda bir matara su var idi. Bir yerde kılıncımı yere dikdim. Kalkanı üzerine asdım. Gölgesine oturdum. Hazret-i Alî “kerremallahü vecheh” yanıma çıka geldi. Sordu, yanında hiç su var mıdır? O matarayı önüne koydum. Aldı. O kadar uzağa gitdi ki, görünmez oldu. Yine geri geldi. Abdest alıp, kalkanın gölgesine oturdu. O sırada bir atlı geldi. Emîri görmek istediğini söyledi. Hazret-i Alî kabûl buyurdu. O atlı dedi ki: Ey Emîr-el mü’minîn! Muhâlifler Fıratı geçdiler. Ve suyu kesdiler. Buyurdu ki: Hâyır, onlar suyu geçememişlerdir. Bu sözü söylerken, bir şahs dahâ geldi. Vallahi ben onların sancaklarını suyun öte tarafında gördüm, dedi. Emîr-ül mü’minîn Alî “radıyallahü teâlâ anh” hazretleri buyurdu; vallahi geçmediler. Nasıl geçerler ki, onların düşecek ve dökülecek yerleri buradadır. Ondan sonra durdu. Ben de durdum. Kendi kendime dedim; Elhamdülillah. Elime bir terâzî girdi ki, bu kişinin hâli bundan belli olur. Yâ o yalancı behâdırdır veyâ Allahü teâlâ hazretlerinden veyâ Resûlullah hazretlerinden hücceti vardır. Buna dayanarak bunu bilmişdir. Gönlümden dedim ki, yâ Rabbî! Seninle ahd etdim. Eğer suyu geçmiş olduklarını görürsem, o kimse ile [Alî “radıyallahü anh” ile] muhârebe eyleyen ben olacağım.
Eğer geçmemiş iseler o muhâlif ile muhârebe ve mukâtele edeceğim. Askerin arasından [saflardan] geçdik. Gördük onların bayrakları evvelki gibi yerlerinde durur. Hazret-i Emîr-ül mü’minîn “radıyallahü teâlâ anh” arkamı tutdu [sıvadı] ve işin ile meşgûl ol, dedi. Ben de hamle edip, onlardan birini öldürdüm. Arkasından birini dahâ öldürdüm. Birine saldırdım. Ben ona vurdum. O da bana vurdu. İkimiz de düşdük. Arkadaşlarım beni kaldırıp, götürmüşler. O vakt kendime geldim. Hazret-i Emîr muhârebeyi bitirmiş idi. Emîr-ül mü’minîn bir şahsa durumundan haber verdi. Seni, falan mevki’de, falan hurma ağacına assalar gerekdir. Buyurduğu gibi vâki’ oldu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder