23 Temmuz 2010 Cuma

Hendek gazâsında en kuvvetlİ kâfİrİ öldürmesİ

Yirmialtıncı Menâkıb: 

Rüknül-islâm Ahmed Cürcânî “rahimehullahü teâlâ” rivâyet eder. Yüzden fazla Eshâb-ı güzîn “rıdvânullahi teâlâ aleyhim ecma’în” hazretlerinin rivâyeti ile işitdim ki, Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” buyurdular: (Alînin bir kerre Amr bin Abdûdün karşısına çıkması, ümmetimin kıyâmete dek ibâdetinden hayrlıdır.) Amr bin Abdûd arabî idi, Kureyşî idi. Mudar bin Nizâr evlâdından idi. Fekat Âd kavminin kuvvetinde idi. Ömründe hiçbir cengden yenilerek dönmemiş idi. Yalnız Bedr cenginde yaralanıp düşmüş idi. Yarası iyi oldu. Tekrâr Hendek cengine geldi. Onun gelmesinden müslimânlara korku hâsıl oldu. O vâkı’ada yirmibir gün ok ve kılınç ile ve mızrak ile ve taş ile ceng oldu. Yirmiikinci gününde ceng ve cidâl iyice şiddetlendi. Amr bin Abdûd, Hendek kenârına gelip, meydâna er istedi. Müslimânlardan karşılık veren olmadı. Bir dahâ istedi. Kimse varmadı. Yedi kerre da’vet etdi. Yedincide, Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” efendimiz hazretleri, Alî “radıyallahü teâlâ anh” hazretlerini çağırdı ve huzûrlarına oturtdu. Buyurdu ki, (Yâ Alî! Benim atıma bin. Zülfikârı al. Amr bin Abdûdün önüne mertçe var. Onun uzun boylu oluşundan ve heybetinden üzülüp, endîşe etme ki, ben Allahü tebâreke ve teâlâ ve tekaddes hazretlerinden, düâ ederim ki, sana nusret edip ve senin elin ile müslimânlardan şerîri def’ eder.) Alî “radıyallahü teâlâ anh” düldüle binip, Zülfikârı kuşandı. O aslan ki, avını gözleyip, gider gibi, Amr bin Abdûdün önüne vardı.
Birbirini gördüler. Alî “radıyallahü teâlâ anh” hazretleri buyurdu ki: Yâ Amr, işitdim ki, sen Kâ’be karşısında ahd etmişsin ki, Kureyşden bir kimse senden iki hâcet istedikde, o isteklerden birini yerine getirecekmişsin. Evet yâ Alî. Ben bu ahdi etdim. Hazret-i Alî buyurdu: Yâ Amr! Şimdi sen bilirsin ki, ben Kureyşdenim. Senden iki hâcet isterim. Eğer ikisini de kabûl etmez isen, bâri birisini kabûl et! Evvelâ senden isterim ki bu sâatde Allahü teâlâ ve tekaddes hazretlerinin vahdâniyyetini ve Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretlerinin risâletini ikrâr edesin. Dedi ki; Bunu kabûl etmem. Başka ne istersin. Buyurdu ki: Onu isterim ki, bu sâatde bu iki kuvveti birbirine koyasın, sen Mekke-i Mükerremeye dönesin. Bunu kabûl etdim. Ammâ, Ebû Bekr ve Ömer ve Osmânın başlarını keserim. Hazret-i Alî “radıyallahü anh” buyurdu ki, Ey sefîh! Benim başımı kesmeyince onların başını nasıl kesersin. Ey Alî, sen gençsin. Henüz dünyâyı görmemişsin. İstemem ki, senin başını keseyim. Hazret-i Murtedâ buyurdu ki: Ben isterim ki, Allahü Sübhânehü ve teâlâ hazretlerinin tevfîki ile, Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretlerinin düâsı ile senin başını keseyim. Bu sözden Amr harâretlendi. Hemen atından inip, atını bırakdı. Hazret-i Alîye doğru yürüdü. Hazret-i Alî de “kerremallahü vecheh” atından inip, yaya oldu. Birbirine hamle edip, dolaşdılar. Alî “radıyallahü teâlâ anh” hazretleri, fırsatı bulup ceng arasında Zülfikârı ile bir darbe vurup, uyluğunu dibinden ayırıp, düşürdü. Hazret-i Alî, Amrın bacağını teninden ayırıp, yüzünü ondan döndürüp, uzaklaşırken, Amr, kendi kesilmiş bacağını eline alıp, hazret-i Alînin ardınca atdı. Öyle bir atdı ki, eğer hazret-i Alî, onun önünden sapmasa idi, o ayak parçası ile helâk olurdu. Hazret-i Alî “radıyallahü teâlâ anh” tekrâr dönüp, Amr bin Abdüdün başını kesdi. O sırada Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” efendimiz hazretleri tekbîr alıp, buyurdu ki; (Alînin Amr bin Abdûd ile bir kerre karşılaşması, ümmetimin kıyâmete kadar olan ibâdetlerinden hayrlıdır.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder