G
Gaflet
Galat
Galatâtu'l-Muhaddisîn
Gâmız
Garâbet
Garâ'ib
Garîb
Garîbi'l-Meşhûr
Garîbi'l- Mutlak
Garîb-i Nisbî
Garibeyn
Garîbu'l-Hadîs
Garîbu'l-İsnâd
Garîbul-Metn
Garîbun Metnen Ve İsnâden
Garîbun Min Haze'l-Vechi
Gayr-ı Meşhur Âhad
Gayru Dâbıt
Gayru Me'huz Bih
Gayru Me’mûn
Gayru Mensûb
Gayru Sâbit
Gayru Sika
Gayru Sika Ve La Me’mûn
Gayruhû Evsak Minhu
G
Gaflet:
Sözlükte “gafil olmak, dikkatsizlik, ne yaptığını bilmemek” mânalarına gelir. Hadis Usûlü ilminde fartu'l-gafle olarak da geçer. Ravinin zaptıyla ilgili cerh sebeplerinden biridir.
Ravinin gafleti, dikkatsizliği, hadis rivayetinin gerektirdiği dikkat ve özenden uzak oluşu, rivayetlerinde hıfz ve itkanla bağdaştırılması mümkün olmayan hallerinin sıkça görülmesidir. Bir ravide bu hallerin sıkça görülmesine kesret-i gaflet, sık sık gaflet hali görülen raviye ise kesîru'l-gafle tabir edilir.
Ravinin hadislerinin yazılı olduğu kitabındaki hatayı başkalarının uyarması üzerine düzelteyim derken daha-büyük bir hata yaparak o hatalı şekliyle rivayet etmesi de gaflet sayılmışür. Başkalarının hatalı düzeltmelerine kapılıp kendi kitabındaki şekli terk ederek hatalı olanı rivayet etmesi de gafletin değişik bir şeklidir. 292
Ravide gaflet hallerinin sıkça görülmesi, özellikle başkalarının hatalarını doğru zannederek kitabındaki şekli terkedip yanlış olanı rivayete kalkışması ve bunu fark ederek düzeltmemesi zabtına dokunur. Böyle bir ravi gafletle cerhedilir. Hadisleri reddolunur.
Galat:
Hata karşılığıdır ve hadis rivayetinde hata yapmayı ifade eder. Ravinin hatası aşırı şekilde olur ve yanlış rivayetleri doğru olarak rivayet ettiklerini geçerse zabt özelliğini kaybetmesine sebep olur. (Bk. Kesretu'l-galat).
Galatâtu'l-Muhaddisîn:
Hadis ravilerinin rivayette yaptıkları bazı hataları ve eleştirilerini ifade eden bir tabirdir. Tashîf ve tahrifle ilgilidir, el-Hasen b. Abdillah el-Askerî'nin konuya dair aynı isimde bir kitabı vardır.
Gâmız:
Sözlükte yüksek yerler arasındaki alçak ve çukur yer, bitkin insan, anlaşılması güç kapalı ve mübhem söz manasınadır. 293
Hadis ilminde son manasıyla ilgili ve daha çok illetin sıfatı olarak geçer. İlle gâmıda denir ki dışardan farkedilmeyen, ancak ehlinin anlayabileceği hadisin gizli kusuru demektir.
Garâbet:
Sözlükte birinci babtan çekilen “ğarabe” fiilinin uzaklaşmak, yalnız kalmak, vatandan uzak düşmek manasına mastarıdır. Sözün garabeti, alışılmamış üslupta olması veya üstü kapalı söylenmesidir.
Hadis Usulünde garabet, teferrüd ve daha az kullanılan infiradla eş manâlı olarak ravinin rivayetinde tek kalması haline denir. Bir başka deyişle ravinin bir şeyhden rivayette teferrüdü yani ondan başka rivayet eden olmamasıdır. Böyle bir ravinin tek başına rivayet ettiği hadise genel olarak ferd adı verilir. Garabet senedin başında olursa hadis ferd-i mutlak, ortasında bulunursa ferd-i nisbî adını alır. Ferd-i nisbî'nin bir adı da garabetle ilgili olarak garîbdir.
Garâ'ib:
Bk. Garib.
Garîb:
Kelime olara “yabancı, garîb, kimsesiz, vatanından uzakta tek başına kalmış kimse” demektir. Genelde hangi tabakadan olursa olsun bir ravinin tek başına rivayet ettiği hadis olarak tarif edilmiştir. Bu manada ferd-i nisbînin öteki adıdır. Sadece bir ravi tarafından rivayet edilen hadis, bir benzeri başka raviler tarafından rivayet edilmediği, yahutta diğer rivayetler ona aykırı olduğu için tak kalan manasında garîb ismini almıştır. Çoğulu garâ'ib gelir.
et-Tîbî'ye göre garib, metin ve isnad yönünden garîb olmak üzere iki kısma ayrılır. Bunlardan birincisine garîbu'l-metn, ikincisine garîbu'l-isnâd adı verilir. Garibu'1-metn, ravinin metnini rivayette tek kaldığı, bir diğer ifadeyle kendisinden başkası tarafından rivayet edilmemiş metinle gelen; garîbu'l- isnad ise metni sahabeden bir grubun rivayeti olarak bilindiği halde bir başka ravinin bir diğer sahabîden tek başına rivayet ettiği hadistir.294 Hadiscilerin, isnadında teferrüd ederek rivayet ettikleri sahih hadisler de garîbu'l-İsnad sayılır. Tirmizî'nin, Sünen'inde yer yer garîb un min hâze'1-vech diye nitelediği hadisler böyle bir isnadla rivayet edilerek garîb olanlardır.
İbn Haceri'l-Askalânî'ye göre garib, ravinin rivayetinde teferrüd ettiği haberdir. Senedin, teferrüdün meydana geldiği yerine göre garîb-i mutlak ve garîb-i nisbi kısımlarına ayrılır. 295 Şu hale göre garib, ferdin öteki adıdır.
Metin yönünden tek olarak rivayet edilmiş yahut da isnadı tek olan hadislere de garib denilmiştir. Buna göre garîb, benzeri başka raviler tarafından rivayet edilmemiş veya isnad yönünden tek kalmış olan hadistir. Ravisinin metindeki herhangi bir ziyade lafzın rivayetinde tek kalmış olması da buna dahildir. İmam Malik'in şu hadisi metindeki ziyade yönünden garibe misaldir.
“Hz. Peygamber (s.a.s) büyük-küçük, köle-hür bütün müslümanların Ramazanda fıtır sadakasını bir sa' ölçüsü hurma (veya) aynı ölçüde arpa olarak vermelerini emretti.”296 Bu hadisin metnindeki “mine'l-muslimîn” ziyadesinde İmam Mâlik teferrüd etmiştir. Bu demektir ki, hadisin İmam Mâlikten başka bütün ravilerinin rivayetlerinde bu ziyade yoktur. Dolayısıyle onun teferrüd ettiği bu fazladan lafızları taşıyan metin garîbtir.
Bir garîb hadis, diğer tanklardan rivayet edildiği anlaşılırsa garîb olmaktan kurtulur. Rivayet tanklarının sayısına göre azîz ya da meşhur mertebesine yükselir.
Garib hadislerin çoğu hüküm yönünden sahih olmamakla birlikte garabet sıhhate mani olmaz; çünkü hadisin sıhhati, ravisinin rivayette tek kalmasından çok sika oluşuna bağlıdır. Buna göre bir garîb hadis, ravilerinin adalet ve zabt durumlarına göre sahih olduğu gibi hasen veya zayıf da olabilir. Nitekim Buhârî ve Müslim sahihlerinde pek çok garîb hadis vardır. El-Bezzâr’ın Müsned'inde, et-Taberânî'nin el-Mu'cemu'1-Evsatı ile el-Mu'cemu's-Sağîr'inde de hayli garib hadis bulunmaktadır. Şu hale göre garîb hadisler içinde makbul olanları bulunmakla beraber ekseriyeti zayıftır. Bu sebepten Tâbi'fler, Etbâ'ut-Tâbi'în ve daha sonraki nesillerin hadiscileri garîb hadislere pek rağbet etmemişlerdir.
Garîbi'l-Meşhûr:
İsnadın baş tarafında bir veya birkaç tabakada bir ravinin tek başına rivayet ettiği garîb bir hadis olmakla birlikte sonradan her tabakada birkaç ravi tarafından rivayet edilmekle meşhur grubuna giren hadise denir.
Garîbi'l- Mutlak:
Bk. Ferd-i Mutlak ve Garîb.
Garîb-i Nisbî:
Bk. Ferd-i Nisbî ve Garib.
Garibeyn:
“İki garîb” manasına gelen bu tabir için bk. Kitabu'l-Garibeyn.
Garîbu'l-Hadîs:
Garib hadisle bir ilgisi olmayan, bu yüzden onunla karıştırılmaması gereken garîbu'l-hadîs tabiri, hadislerin herkes tarafından kolayca anlaşılamayan, ancak Arap dilinde derinleşmiş alimlerin anlayabilecekleri lafızları manasınadır. Konusunu hadislerin anlaşılması güç lafızlarının açıklanmasının teşkil ettiği ilme de garîbu'l-hadîs ilmi denir.
Misal vermek gerekirse,
“Allah Kitabı Kur'an-ı Kerim gökten yere uzanan bir nurdur” hadisindeki “habl” lafzı garib bir lafızdır. Aslında “ip” manasına gelen bu kelimeyle Hz. Peygamber (s.a.s) Kur'ân-ı Kerim'i mü’min gönülleri aydınlatan bir nur olarak nitelemişlerdir; zira araplar güneşin huzmeler şeklinde yeryüzünü aydınlatan ışığını ip veya ipliğe benzetirler. Nitekim, ayetinde de 297öyledir ve fecir aydınlığı beyaz ipliğe, gece karanlığı siyah ipliğe teşbih buyurulmuştur. 298
Hadislerin doğru ve etraflı bir şekilde anlaşılabilmesi her şeyden önce garîb lafızlarının iyice anlaşılmasına bağlıdır; Çünkü hadisten doğru hüküm çıkarılabilmesi için bütün lafızlarının iyce anlaşılması gerekir.
Hz. Peygamber (s.a.s) herkesin anlayabileceği şekilde fasih ve açık konuştuğu için hadislerde kapalılık yoktur. Anlaşılması güç lafızlar da pek fazla değildir. Bu itibarla sahabiler için hadisleri anlama güçlüğü söz konusu olmamıştır. Bununla birlikte sahabîler, anlayamadıkları Kur'ân-ı Kerim ayetlerini olduğu gibi Hz. Peygamber'in sözlerindeki anlayamadıkları lafızları da sorup öğrenmişlerdir. O'nun ebedi aleme göç etmesinden sonra kısa zamanda fetihler ilerlemiş ve Arap asıllı olmayanlardan müslüman olanların sayısı hayli artmıştır. Bu yeni dini kabul edip onun Kur'an-ı Kerim ve hadislerden ibaret iki ana kaynağını iyice öğrenmek isteyenler bunların bazı lafızlarını etraflıca anlayamamak gibi bir durumla karşılaşmışlardır. Aslında diğer müslümanların gerek Kur'ân-ı Kerimi, gerekse hadisleri arap aslından olanlar derecesinde anlamaları zordur. Kaldı ki bu iki kaynağın iyice anlaşılabilmesi belli bir islamî kültür seviyesine ulaşmayı gerektirir. Yeni müslüman olmuş, değil, Arapçayı, dinini bile henüz layıkiyle öğrenememiş müslümanın böyle bir kültüre sahip olamıyacağı açıktır.
Öte yandan Hadis İlminde en düşük seviye olan rivayet derecesinde olanlardan başlamak üzere her derecedeki muhaddisler arasında hadislerin garib lafızlarını bilmek şart görülmüştür, durum böyle olunca hadislerin garîb lafızlarını açıklayan kitaplara şiddetle ihtiyaç duyulmuştur. Bu ihtiyaç Kur'an-ı Kerim'in garib lafızlarını açıklayan kitapların yanında garîbu'l-hadis kitaplannın tasnifine yol açmıştır. Tasnif edilen kitaplann bir kısmı garibu'l-Kur'anla birlikte garîbu'l-hadisi de ihtiva eder ki Kitâbu'l-garibeyn adlı eserler bu tür kitaplardır.
İlk garibu'l-hadis kitabını tasnif eden alim olarak, Ebu'l-Hasen en-Nadr b. Şumeyl bilinir. Bununla birlikte bazıları ilk garibu'l-hadis kitabını Ebu Ubeyde Ma’mer İbni'l-Musenna’nın tertiplediği görüşündedirler. Her ikisi de üçüncü hicrî asrın başlarında ölmüşlerdir. Buna göre denilebilir ki, garibu'l-hadis kitapları ikinci asrın sonlarına doğru yazılmaya başlanmıştır. Zamanla ilk yazılan kitaplar esas olmak üzere garîbu'l-hadis kitapları çoğalmıştır. Bunlardan en önemli birkaçı şunlardır:
1. Garîbu'l-Hadîs: Ebu Ubeyde el-Kasım b. Selâm el-Herevî 299
2. Garîbu'l-Hadîs: Abdullah b. Müslim b. Kuteybe
3. el-Fâ'ik fî Garîbi'l-Hadîs: Mahmud b. Umer ez-Zemahşeri
4. en-Nihâye fî Garîbi'l-Hadîs: İbnu'l-Esîri'l-Cezerî.300
Garîbu'l-İsnâd:
Bk. Garîb.
Garîbul-Metn:
Bk. Garîb.
Garîbun Metnen Ve İsnâden:
Senedi tek olduğundan metni de tek olan ve böylece her iki yönden garîb olan hadisi ifâde etmekte kullanılmış bir tabirdir.
Garîbun Min Haze'l-Vechi:
Bak. Garîb.
Gayr-ı Meşhur Âhad:
Bk. Âhad.
Gayru Dâbıt:
Bk. Zabt
Gayru Me'huz Bih:
Sözlük İtibariyle “alınmayan” demek olup bazı hadis alimlerine göre sahih ve hasen gibi makbul hadislerin kısımlarından biridir.
Muhtelifu'l-hadîs konusuyla ilgili olarak bir makbul hadis, ona zıt diğer bir hadisle aralarında mu'araza denilen çelişki bulunmasından ya salim olur; ya olmaz. Eğer mu'arazadan salim ise muhkemdir. Böyle bir muhkem hadisin hükmü, me'huzun bih olarak kabul edilerek gereğince hareket edilmesidir. Şayet ona zıt bir mu'anz hadis olduğu takdirde o mu'arız olan hadis de ya makbul bir hadistir; ya da değildir. Mu'arız, makbul bir hadisse araları külfetsiz ve altla uygun bir şekilde birleştirilmeye çalışılır. Değilse yine muhkem olan ilk hadis muhkem ve me'huzun bih, diğeri ise gayru me'hûzun bih addedilir. 301
Buna göre me'hûz bih, makbul bir hadise aykırı olan, ancak makbul olmadığından nazarı dikkate alınmayan hadis manasında bir terim olmaktadır.
Gayru Me’mûn:
“Güvenilir değil” anlamına gelen ve başta es-Sehâvî olmak üzere kimi alimlere göre üçüncü mertebeye delâlet eden cerh lafzıdır.
Gayru Mensûb:
“Nisbet edilmeyen” demektir. Umumiyetle baba veya dedesine ya da herhangi bir beldeye nisbet edilmeksizin sadece ismiyle söylenerek mübhem bırakılmış olan raviye denir.
Gayru Sâbit:
Sabit olmayan nesne manasına bir tabir olup kimi mevzuat kitaplarıyla zayıf ravilere ayrılmış kaynaklarda, hadisin Hz. Peygamber (s.a.s)'in sözü olarak sabit olmadığını; dolayısiyle mevzu olduğunu dile getiren tabir olarak kullanılmıştır.
Gayru Sika:
Gayra Sikatin ve la Me’mûnin lafzının kısa şekli olup “sika değil” manasına gelir. Beşinci mertebeden cerh lafizlarındandır. Cerh lafızlarının hepsi altı mertebe olduğu dikkate alınırsa bu ve benzeri beşinci derece lafızlarının diğer mertebelerdekilere nisbetle daha ağır cerhe delalet ettiği anlaşılır.
Hakkında gayru sikatin denilerek cerhine hükmedilmiş ravinin kendisi de hadisleri de terkedilir.
Gayru Sika Ve La Me’mûn:
“Ne sikadır ne de güvenilir biridir” anlamını veren bu terim için bk. Gayru sika.
Gayruhû Evsak Minhu:
“Başkası ondan daha sağlam” karşılığıdır ve es-Sehâvî'ye göre hafif cerhe delâlet eden altıncı mertebe cerh lafızları arasında yer alır.
Mecmeu'l Bahreyn Abidesi - Hz.Mevlânâ ile Şems-i Tebrîzî'nin Buluştuğu Yer,
Karatay, Konya
-
*Mecmeu'l Bahreyn Abidesi - Hz.Mevlânâ ile Şems-i Tebrîzî'nin Buluştuğu Yer*
Hz.Mevlânâ ile Şems-i Tebrîzî'nin buluştuğu yer, yani Mecmau'l Bahreyn
Abide...
13 saat önce
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder