Yirmibirinci Menâkıb:
Hazret-i Alînin “kerremallahü vecheh” bütün menkıbeleri yerine yalnız bu kifâyet eder. Habîb-i ekrem ve Nebiyy-i muhterem “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretlerine, Allahü teâlâdan Medîne-i münevvereye hicret emr olundu. Sultân-ı kâinâtın döşeğine hazret-i Alî girsin deyip, Allahü teâlâ tarafından emr edildi. Mekke-i Mükerremede kalıp, gerek se’âdethânelerinin işleri olsun, gerek kendileri ile alâkalı emânetleri sâhiblerine ulaşdırmak olsun ve gerekse Mekke-i Mükerremede kalan Sahâbîyi gözetmek olsun, cümle hizmetleri, Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretleri, Alî “radıyallahü teâlâ anh” hazretlerine sipâriş buyurdular. O gece kâfirler Sultân-ı kâinâtın evinin etrâfını kuşatmışlar idi. Allahü Sübhânehü ve teâlâ kendi lütfundan bütün kâfirlere uyku verdi. Şeytân aleyhilla’ne de kâfirler ile berâber idi. O da uyudu. Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretleri hazret-i Ebû Bekr “radıyallahü teâlâ anh” ile çıkıp, se’âdet ile yürüyüverdiler. Allahü teâlâ azze şânühü azamet-i kibriyâsı ile, hazret-i Mikâîle ve hazret-i İsrâfîle “aleyhimesselâm” hoş hitâb edip, buyurdu ki, siz çok çabuk Alînin yanına yetişin. Kâfirler bir hatâ ederler. Göz açıp-kapayıncaya kadar, bu iki sultân yetişip, hazret-i Mikâîl hazret-i Alînin başı ucunda oturup, hazret-i İsrâfîl, mubârek ayakları tarafında oturup, düâ ederler idi. Bir zemândan sonra şeytân aleyhilla’ne uykudan uyanıp, yüksek ses ile çağırdı ki, vay Muhammed kaçdı. Mel’ûn, insan sûretinde kâfirlere görünürdü. Mel’ûna dediler ki, nereden bildin. Ben bilirim ki, ben uyku nedir bilmezdim. Bu gece uyudum. Muhammed bana sihr edip, uyutdu; dedi.
Ondan sonra bütün kâfirler birden hücûm edip, içeri girdiler. Hazret-i Alîyi Resûl-i ekremin döşeğinde gördüler. Resûl-i ekremi sordular. O da bilmem diye cevâb verdi. Acele ile dışarı çıkdılar. Hazret-i Alî “radıyallahü anh” ertesi gün o kadar kâfirlerin arasından çıkıp, Kâ’be-i şerîfde, Resûlullahın “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” se’âdetle oturdukları bir makâm var idi, o makâma varıp, devletle ve şevketle oturdu. Resûlullah hazretlerinde her kimin emâneti var ise, gelsin, benden alsın diye seslendi. Emâneti olanlar gelip, emânetlerini aldı. Bir kimsenin emâneti kalmayıp, cümlesini sâhiblerine teslîm eyledi. Mekke-i Mükerremede kalan Eshâb-ı güzîn, hazret-i Alînin “radıyallahü teâlâ anh” kanadı altına sığınıp, bir ferdin cânı incinmedi. Müşrikler hazret-i Alîden korkdukları için, müslimânların hiçbiri cefâ görmediler. Mâdem ki, Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretlerinin se’âdethâneleri Mekke-i Mükerremede idi. Hazret-i Alî de Mekke-i Mükerremede idi. Bir zemândan sonra, Fahr-i âlem “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretleri emr eyledi ki, hazret-i Alî “radıyallahü teâlâ anh” se’âdethânelerini kaldırıp, Medîne-i Münevvereye alıp, götürsün. Hazret-i Şâh-ı Merdân ve şîr-i yezdân se’âdet ile kalkıp, Kureyş kâfirlerinin cem’iyyetlerine varıp, dedi ki, inşâallahü teâlâ yarınki gün Medîne-i Münevvereye gideceğim. Eğer bir kimsenin bir sözü var ise ben burada iken söylesin. Cümlesi başlarını aşağı salıp, hiçbirisi cevâb vermedi. Hazret-i Mürtedâ “radıyallahü teâlâ anh” gitdikden sonra, Ebû Cehl la’în dedi ki, yâ Kureyşin büyükleri. Niçin söylemezsiniz. Mâdem ki, hazret-i Muhammedin evi buradadır. Bizim ile düşmanlık etmez. Her birisi Ebû Cehlin yanınca şöyle böyle yaparız, dediler. Sonra hazret-i Abbâsa “radıyallahü teâlâ anh” yalvardılar ki, var kardeşinin oğluna nasîhat eyle ki, Muhammedin evini götürmesin. Yoksa fesâd olur [aramız açılır]. Hazret-i Abbâs kalkıp, imâm-ı Alînin huzûruna varıp, bu konuşulanları söyledikde, şâh-ı merdân [Alî “radıyallahü anh”] buyurdular ki, yâ amca, inşâallah ben yarın, Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretlerinin se’âdethânelerini götürürüm. Her kim yoluma gelirse ceng ederim. Hazret-i Abbâs “radıyallahü teâlâ anh” Kureyş kâfirlerine bu haberleri verince, huzûrsuz olup, şehrden çıkarmamak için söyleşdiler. Sonra sabâh oldu. Hazret-i Mürtedâ “radıyallahü teâlâ anh” Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretlerinin se’âdethânesini kaldırıp, yola revân oldu. Kureyşden dört beş kimse, atlarına binip, hazret-i Alînin yoluna geldiler. Dön geri, yoksa senin ile ceng ederiz; dediler. Hazret-i Alî “radıyallahü teâlâ anh” yükleri indirip, kendisi cenge mübâşeret eyledi. Allahü teâlâ, hazret-i Alîye “kerremallahü vecheh” fırsat verip, onlara gâlip geldi. Sonra hazret-i Alî “radıyallahü teâlâ anh” yerden hâne-i se’âdetin yüklerini kaldırıp, yola revân oldular. Hazret-i Mikdâd bin Esved yolda hazret-i Alînin “kerremallahü vecheh” üzerine gelip ceng eylediler. [Mikdâd henüz îmân etmemiş idi.] Hazret-i Alî söyletmeyip, bir darbe ile atından yıkdıkdan sonra, göğsü üzerine çıkıp, îmâna da’vet eyledi. O da hemen cân-ı gönülden kabûl edip, müslimân oldu. Hattâ bu sultânın bir oğlu Kerbelâda, hazret-i Hüseynin “radıyallahü teâlâ anh” uğruna mubârek cânını fedâ edip, şehîd olmuşdur. Bu zât Eshâb-ı güzîn “rıdvânullahi teâlâ aleyhim ecma’în” hazretlerinin büyüklerindendir ve behâdırlarındandır. Bu hikâyenin tafsîlini [dahâ genişini] isteyen (SİYER-İ NEBÎ)ye mürace’at etsin. Orada geniş anlatılmışdır.
Motorlu Vasıtalar Sanayii Camii, Selçuklu, Konya
-
*Motorlu Vasıtalar Sanayii Camii, Selçuklu, Konya*
*Caminin Mihrab, Minber ve Vaaz Kürsüsü*
*Caminin İkinci Katı *
*Caminin Mihrabı*
* Fotoğraflar, 20 ...
8 saat önce
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder