23 Temmuz 2010 Cuma

Ejderhanın hazret-İ Alîden kaçması

Yirmidokuzuncu Menâkıb: 

Ebû Bekr-i Sıddîk “radıyallahü teâlâ anh” buyurdu ki: Ben, Ömer bin Hattâb ve Osmân-ı Zinnûreyn, hazret-i Âişenin “radıyallahü teâlâ anhâ” evine Resûlullaha “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” ba’zı müşkillerimizi süâl edelim diye geldik. Hücre-i şerîfenin kapısına erişdik. O sırada, kapının önünde, bir ejderhâ durur idi. O zemâna kadar öyle yaratılmış bir ejderhâ görmemiş idik. Korkduk, geri döndük. Ben dedim ki, buna Alî ibni Tâlibden başkası mukâvemet edemez. Zîrâ o heybetli, mertdir. Hemen hazret-i Ömer geriye bakıp, dedi ki: yâ Ebâ Bekr; işte Alî bin Ebî Tâlib, geliyor. Ben dedim, yâ Alî! Bu ejderhâyı görür müsün. Bizi hışmından geri döndürdü. Hazret-i Alî ejderhâyı gördü. Yenini açdı. İşâret etdi ki, gel yenime gir. Ejderhâ da tevâzu’ ile başını yere koyup, gelip, yenine girdi. Alî de yenini kapatdı. Resûl-i kâinât aleyhi efdal-i salevât hazretlerinin huzûr-i şerîflerine vardık. Buyurdular: (Yâ Ebâ Bekr. Alî ne yapdı). O sırada hazret-i Alî geldi. Yâ Ebel Hasen [Hasenin babası]. Nedir, yenindeki) buyurdu.
Dedi ki, yâ Resûlallah! Bir ejderhâdır ki, Ebû Bekr, Ömer ve Osmâna karşı gelmiş. Resûl-i kâinât efdalüt-tehıyyât hazretleri, tebessüm edip, buyurdular. (Yâ Ebel Hasen! O ejderhâ değildir. O bir melekdir ki, Allahü teâlâ hazretlerine bir sehvi sebebi ile ejderhâ sûretine değişdirildi. Kapıda, seni görüp, şefâ’at istemek için durmuş idi. Ben Allahü teâlâ ve tekaddes hazretlerinden şefâ’at dileyeyim ki, o meleği evvelki mertebesine getirsin. Ne zemân ki, ben şefâ’at etdim. Allahü teâlâ ve tekaddes benim şefâ’atimi kabûl etdi. Şimdi, yenin ağzını aç. Hazret-i Aliyyül Mürtedâ “radıyallahü teâlâ anh” yeninin ağzını açdığı gibi, gördük, bir yeşil kuş çıkıp, uçdu. Sadaka Muhammed, sadaka Muhammed, diye söylerdi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder