30 Mart 2010 Salı

HAKKIN HÜKÜMLERİ – 3

Sonuç olarak, başkasının yanında bir hakkını mal veya ticaret eşyası (urûz) olarak bulan kimsenin borçlu, ödemede gevşek davranıyor veya borcu inkâr ediyorsa, bunu mahkeme kararı olmaksızın, zarûret sebebiyle, diyâneten almasının mübah olduğu konusunda, görüş birliği vardır (İbnü'l-Humâm, a. g. e. IV, 219-265; ez-Zühaylî, a.g.e, IV, 25, 26).
Borçların ifasında, adâlet ilkesine uyulur. Ancak hakkın çeşit veya miktarı belirli değilse, insanlar arasındaki ortalama ölçüsü esas alınır.
(Haklarda orta yol için bk. el-Bakara, 2/233, el-Mâide, 5/89). Eğer borçlu darlık içinde ise, ona kolaylık göstermek gerekir: "Eğer borçlu darda ise, ona genişliğe çıkıncaya kadar süre verin, bağışlamanız sizin için daha hayırlıdır" (el-Bakara, 2/280). Kadının mehir, kısas hakkı sahibinin kısas hakkından vazgeçmesinde de böyle bir kolaylık söz konusudur (bk. en-Nisâ, 4/4; el-İsrâ, 17/33).
Bir kimsenin sahip olduğu bir haktan vazgeçmesi kendisi için bir ecir kaynağıdır. Âyette şöyle buyurulur: "Kötülüğün cezası, onun gibi bir kötülüktür. Kim kendine yapılan kötülüğü affedip barışırsa, onun mükâfatı Allah'a aittir. Şüphesiz ki Allah, Zâlimleri sevmez" (eş-Şûrâ, 42/40).

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder