17 Haziran 2010 Perşembe

ZANN-I GÂLİB

Zan; sanmak, sezmek, bir şeyi kesin olmaksızın bilmek, ihtimalli olarak bilmek demektir. Gâlib ise "galebe" kökünden ism-i fail olup; üstün, galip ve kazanan anlamına gelir. Zann-ı galib tamlaması; üstün gelen kanaat, ağır basan inanç, çoğunluk kazanan sezgi, kuvvetle tahmin etme ve büyük ihtimal anlamlarını ifade eder.

İslâm fıkhında bazı kararsızlık hallerinde, olumlu veya olumsuz karar verilemeyen bazı durumlarda üstün kanaata göre amel edilme esası getirilmiştir.

Şek, zan ve galip zan terimleri arasındaki bağlantıyı Ali Haydar Efendi (ö. 1355/1936) Mecelle şerhinde şöyle belirtir: "Şek, sözlükte mutlak tereddüt demektir. Terim olarak ise bir şeyin meydana gelip gelmemesi yani olup olmaması konusunda aklın tereddüt etmesidir. Bu durum, iki taraftan birisini tercih edememek şekliyle ortaya çıkar. Eğer iki taraftan birisini kalb kanaat getirerek tercih ederse buna "gâlib zarı" denir. Gâlib zan ise kesin bilgi (yakîn) ifade eder. Galib zan yakîn derecesinde kesin bilgi verince, bir kimse başkasının evine girip o kimsenin hırsız olduğuna gâlip zan meydana gelse, ev sahibi tarafından öldürülmesi mübah olur" (Ali Haydar, Düraru'l-Hükkâm Şerhu Mecelleti'l-Ahkâm, 3. baskı, İstanbul 1330, I, 39).


Yapılan ibadet ve amellerin her türlü şüphe ve riyadan uzak olması gerekir. Şüphe ve tereddütler amelin değerini düşürür ve kararsızlıklar meydana gelir. Bu yüzden dört rekatlı bir namazı üç rek'at mı, yoksa dört rek'at mı kıldığında ilk defa şüphe eden kimsenin bu namazı yeniden kılması gerekir. Çünkü Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: "Sizden biri namazında kaç rek'at kıldığı hususunda şüpheye düşerse namazı yeniden kılsın" (Zeylâî, Nasbu'r-Râye, 1. baskı,1393/1973, y.y., II, 173).

Eğer böyle bir kimseye Goğu kez şüphelenme durumu geliyorsa galip olan kanaatine göre namazını tamamlar. Üç veya dört rek'atten hangisi hakkındaki kanaati ağır basıyorsa o tarafı tercih eder. Çünkü sık sık vesveseye düşen kimsenin namazını yeniden kılmasında güçlükler vardır. Hz. Peygamber bu konuda şöyle buyurmuştur: "Sizden birisi namazında şüpheye düştüğü zaman, doğruyu araştırsın ve namazını tamamlasın" (bk. Buhârî, Salât, 31, Eymân, 15; Müslim, Mesâcid 89. 90; Ebû Dâvud, Salât, 190; Nesâî, Sehv, 25; İbn Mâce, İkâme,133; Ahmed b. Hanbel, I, 379, 438).

Namazda şüphelenip kaç rek'at kıldığı hususunda kesin bir kanaate varamayan kimse en az rek'atı esas alarak namazına devam eder. Çünkü en azı hakkındaki bilgi kesindir. Delil şu hadistir: "Sizden biri namazında şüphe ederse, üç mü dört mü kıldığını bilemezse, şüpheyi bıraksın ve en az rek'âtı esas alarak namazına devam etsin" (Nesâî, Sehv, 24; İbn Mâce, İkâme, 132y.)

Unutkanlık insanın yaratılıştan gelen bir niteliğidir. Bu yüzden bir takım amellerde unutkanlık nedeniyle bazı eksiklikler olabilir. İnsan bu eksikliği anlayınca tamamlama yoluna gider. Eksikliğin ne kadar olduğunu veya eksiklik bulunup bulunmadığı şüphe derecesinde kalırsa işte bu takdirde üstün kanaati belirlemeye ihtiyaç olur. Aksi halde her şüphe hâlinde ibadete baştan başlamak büyük güçlükler doğurur. Bununla birlikle mü'minin ibadet ve diğer amellerinde şüpheyi atmaya çalışması ve saf bir gönülle Rabbine yönelmesi amaç olmalıdır. Böyle bir hal içinde bilmeden meydana gelebilecek eksikliklerden ötürü de yüce Allah'a sığınmalıdır.

Kur'ân-ı Kerîm'de bu gibi eksiklikler için şöyle dua edilmesi önerilir:

"Ey, Rabbimiz! Eğer unutacak veya yanılacak olursak bizi sorumlu tutma. Rabbimiz! Bizden öncekilere yüklediğin gibi bize de ağır bir yük yükleme. Rabbimiz! Bize gücümüzün yetmeyeceği yükü taşıtma. Bizi affet, bizi bağışla, bize merhamet et. Sen, bizim mevlâmızsın. Kâfir topluluğuna karşı bize yardım et"(el-Bakara, 2/286).

Hamdi DÖNDÜREN

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder