Ürünün tarla sahibi ile emek sahibi arasında eşit olarak bölüşüldüğü ortaklık akdi anlamında bir İslâm hukuku terimi.
Yarıcılık: Tarla bir taraftan, emek bir taraftan olmak üzere, tarla sahibi ile emek sahibi arasında yapılan emek tarla ortaklığıdır. Bu akdin İslâm hukuk terminelojisindeki adı müzaraadır.
Müzaraa, sözlükte ekin ekmek, tohum atmak, ekin bitirmek gibi manalara gelir (Feyyumî, Mısbahu'l-Münir, zeraa mad.), "Müzaraanın terim karşılığı-değişik mezheplere ait kaynaklarda farklı ifade edilmiştir. Ancak hepsi birden göz önüne alındığında şöyle bir tarif elde edebiliriz: "Çıkacak mahsul aralarında ortak olmak üzere, tarla sahibi ile emek sahibi (müzari') arasında yapılan bir ortaklık akdidir" (bk. Semerkandî, Tuhfetu'l-Fukaha, III, 263; Kâsânî, Bedâiu's-Sanai', VI,175; İbn Kudame, el-Muğnî, V, 581; Molla Hüsrev, Dürer, II, 686). Mecellede bu akit: "Müzaraa, bir taraftan arazi, diğer taraftan amele yani ziraat olarak hasılat beynlerinde taksim olunmak üzere bir nevi şirkettir" diye tarif edilmektedir (Mecelle, madde, 1431). Müzaraaya, çeşitli bölge veya dönemlere göre, "muhabera", "muhakale", "kırah" gibi isimler verilmiştir (İbn, Âbidin, Reddu'l-Muhtar, VI, 274). Burada şuna işaret etmemiz gerekir: Muhaberanın müzaraa ile eş anlamda kullanılması Şafiilerin dışındaki alimlerin görüşüdür. Şâfiilere göre ise aralarında fark vardır; tohum tarla sahibi tarafından verilirse müzaraa, emek sahibi yani yancı tarafından verilirse muhabera olur (Nevevî, Ravzatu't-Talibin, V,168; Şerhu Sahihi Müslim, X, 192,193). Diğer alimlere göre ise tohum hangi taraftan verilirse verilsin, kurulmuş olan akde hem "müzaraa" hem de "muhabera" denilir.
Yapılan bu tarifler, boş arazi üzerine yapılmış olan yarıcılık sözleşmesine aittir. Sözleşme boş arazide değil de, meyve bahçesinde, üzüm bağında veya bahçeye dikili patlıcan, domates, biber gibi gövdeli sebzeler üzerine olursa bu tür ortaklıklara müsakat denilir (bk. Merginânî, Hidâye, IV, 59; Zeylaî, Tebyînu'l-Hakaik Şerhu Kenzi'd-Dekaık, V, 234; Halebî, Mülteka, 11, 213; Mecelle, madde, 144). Boş bir araziyi, yetişecek fidan aralarında ortak olmak üzere yarıcılığa verme olayına da muğarase denilir (Ebu Ali es-Suğdî, el-Fetava, II, 549; İbn Hazm, el-Muhalla, VIII, 228). Memleketimizde yarıcılık denilince akla gelen sadece müzaraadır. Onun için burada açıklanacak konu müzaraa olacaktır.
Müzaraada tarla sahibine; rabbu'larz, emek sahibine; amil veya müzari denilir. Türkçemizde emek sahibi için daha çok yarıcı tabiri kullanılmaktadır. Mecelle şarihi, Hacı Reşit Paşa, genelde teamül, çıkan mahsulü yarı yarıya bölüşmek şeklinde olduğu için Osmanlı çiftçilerinden müzaraa yoluyla ekin ekenlerine yarıcı denildiğini söylemektedir (Hacı Reşit Paşa, Ruhu'l-Mecelle, VI, 339).
Meşruiyeti: Müzaraa, meşruiyeti alimler tarafından en çok tartışılan konulardan birisidir. Ebu Hanife'ye göre hiç bir şekilde caiz değil, İmam Mâlik ve İmam Şâfiî'ye göre ancak müsakatla birlikte ve ona tabi olarak -bahçe ve tarlayı, bahçeden elde edilecek meyve ve tarladan elde edilecek ekin aralarında ortak olmak üzere yarıcılığa vermek suretiyle- caiz olur. Ahmed b. Hanbel, Hanefilerden Ebu Yusuf ve Muhammed'e göre ise mutlak olarak caizdir (Taberî, Ihtilâfu'l-Fukaha,147; Aynî, İbn Kudâme, el-Muğnî, V, 582-583; Umdetu'l-Kârî, Şerhu Sahîhi Buharî, XII, 164-167; eş-Şevkânî Neylü'l-Evtar, V, 308; İbn Âbidîn, Reddu'l-Muhtar, VI, 275).
Bu tür muamelelerin asırlar boyu dünyanın her tarafındaki müslümanlar tarafından yaygın olarak uygulanması, bu akdin caiz olduğunu söyleyenlerin görüşlerinin daha çok kabul gördüğüne delalet etmektedir. Müzaraayı meşru görenlerin delili, Hz. Peygamber'in Hayber'i fethettikten sonra oradaki bahçe ve arazileri eski sakinlerine yarıcılığa vermesi, Medine'ye göç eden muhacirlerin, Hulefâi Raşidin de dahil, hemen hemen hepsinin müzaraa akdi yapmış olmaları (bkz. Buharî, Sahîh, el-Hars ve'l-müzaraa, 4, 8, 11; Müslim, Sahîh, Müsâkat, 1-6) ve insanların bu muameleye olan ihtiyacıdır. Çünkü her tarla sahibi tarlasını işletme imkanına sahip olamayacağı gibi, çalışma imkanına sahip herkes de işleyecek tarla sahibi olamayabilir Müzaraa sayesinde hem tarla sahibi hem de yarıcı tarlasının veya emeğinin muattal kalmasını önlemiş hem fert hem de ülke ekonomisine katkıda bulunmuş olurlar.
Müzaranın caiz olmadığı görüşüne sahip olanlar ise, Hz. Peygamber'in müzaraadan men ettiğini bildiren haberlerdir. Ebu Hureyre, Rafi b. Hadic, Ebu Saîd el-Hudrî, Cabir b. Abdullah, Zeyd b. Sabit ve Sabit b. Dahhâk'tan Hz. Peygamber'in muhaberayı yasakladığını; tarlası olanların tarlalarını ya kendilerinin ekmelerini, ya da karşılıksız olarak müslüman kardeşlerine ektirmelerini tavsiye ettiğini bildiren hadisler vardır (Buharî, el-Hars ve'l-müzaraa, 7,18; Müslim, Bûyû, 113,117; Ebu Davut, Sünnen Bûyû, 30; İbn Mace, Rühun, 9). Şüphesiz müzaraayı caiz kabul edenler bu kabil haberleri değişik biçimlerde değerlendirmişlerdir. Bu değerlendirmeler maddenin işlenmesi esnasında işaret edilen kaynaklarda görülebilir.
Müzaraanın Şartları
Müzaraanın sahih olması için bir takım şartların bulunması gerekir. Bunlar:
1- Tarafların, muavaza akitlerini yapmaya ehil olmaları gerekir. Buna göre, tarla sahibi ve yarıcının akıl baliğ olması, hukuki tasarruftan men edilmesini gerektiren maninin bulunmaması gerekir.
2- Müzaraa müddetinin belirli olması gerekir. İmam Muhammed'in dışındaki Hanefî müctehidlerine göre süresi belli edilmeyen müzaraa fasittir. İmam Muhammed'den rivayet edilen bir görüşe göre müddet belirtilmeyen müzaraa sahihtir, bir tek mahsul alınması ile sona erer.
Müzaraa müddeti bittiği zaman mahsul hasad edilmişse, yarıcı tarlayı sahibine teslim eder. Mahsul hasat edilmemişse, hasat vaktine kadar mahsul tarlada kalır.
3- Müzaraa akdine konu olan tarlanın ziraata elverişli olması gerekir. Çünkü müzaraa akdinin hedefi, arazinin ekilip mahsul alınmasıdır.
4- Tarla ile yarıcı arasını tahliye; tarla sahibi tarlasını boş olarak ve ekime mani hiç bir engel bulunmadan yarıcıya teslim etmek zorundadır. Dolayısıyla varsa kendi mahsulünü toplayacaktır. Bu yüzden, müzaraada tarla sahibinin, arazide çalışması şart koşulamaz. Çünkü bu, tahliyeye manidir.
5- Tarlaya ekilecek olan mahsulün belli edilmesi gerekir. Ancak bu örfle biliniyorsa, ayrıca beyan edilmesine gerek yoktur.
6- Taraflardan her birisinin, çıkacak mahsulden alacakları hisse, nisbet olarak belli edilmelidir. Yani tarafların hisseleri, yarı yarıya", "üçte bire" gibi oranlarla belli edilmelidir. Böyle olmayıp da, bir taraf için maktu bir miktar -çıkacak mahsulün 50 ölçeği birisinin, kalanı diğerinin veya aralarında ortak olmaları şartıyla- şart koşulursa bu akit fasid olur.
7- Tarafların alacakları hisse bizzat akde konu olan tarlanın mahsulü olması icab eder. Bundan dolayı, tohumun veya verginin verilmesinden sonra kalanın aralarında ortak olması şartıyla yapıları ortaklık fasid olur.
8- Tohumun kimin tarafından verileceği belirtilmelidir. Bu, Şafiilerin dışındaki alimler için söz konusudur. Çünkü Şafiilere göre tohumun tarla sahibi tarafından olması şarttır.
Çeşitli Müzaraa Şekilleri
Hanefilere göre, müzaraanın çeşitli biçimlerde kurulması mümkündür. Ancak bu şekillerin hepsi caiz değildir. içlerinde ittifakla caiz olanlar olduğu gibi caiz olmayanlar da vardır. Bazı çeşitlerinin cevazı ise ihtilatlıdır. Şimdi bunları görelim:
Caiz Olan Müzaraa Şekilleri
a- Arazi, tohum ve araç gereç bir taraftan, emek karşı taraftan;
b- Arazi bir taraftan, tohum, emek ve gereçler karşı taraftan;
c- Arazi ve tohum bir taraftan, emek ve alet karşı taraftan,
Caiz Olmayan Müzaraa Şekilleri
Bu bölümde ele alacağımız müzaraa şekilleri, Zahirî rivayete göre caiz değildir. Ancak bunlardan ilk dördü hakkında Ebu Yusuf tan, caiz olduğu tarzında rivayetle vardır. Bu müzaraa şekilleri de şunlardır:
a- Arazi ve araç bir taraftan, emek ve tohum bir taraftan;
b- Tohum ve araç bir taraftan, tohum ve emek karşı taraftan;
c- Tohum bir taraftan, arazi, araç ve emek bir taraftan;
d- Arazi ve araç bir taraftan, tohum ve emek bir taraftan;
e- Tohumun, ikisi tarafından birlikte verilmesi (Kasânî, a.g.e., VI,179; Merginânî, a.g.e., IV, 55).
Müzaraanın Hükmü
Müzaraa, tohum sahibi açısından, tohum ekilmeden önce gayri lazım (bağlayıcı olmayan), atıldıktan sonra ise lazım (bağlayıcı) bir akittir. Tohumu vermeyen taraf açısından ise her halükarda lazımdır. Yani, tohumu veren şahıs istediği zaman müzaraayı feshedebilir. Karşı taraf ise feshedemez. Ulemanın çoğunluğu bu görüştedir. İbn Kudâme, Ahmed b. Hanbel'in, müzaraanın gayri lazım bir akit olduğu görüşünde olduğunu söylemektedir (bkz. İbn Kudâme, el-Muğnî, V, 568).
Şartlarının haiz olan bir müzaraa sahih; şartlarından birisi bulunmayan veya içerisinde akdi ifsad eden bir şart bulunan müzaraa ise fasıddır. Sahih ve fasid müzaraalardan her birisi için özel hükümler vardır.
Sahih Müzaraanın Hükmü
1- Mahsulün alınabilmesi ve ıslahı için yapılması gereken faaliyetler tamamen yarıcıya aittir. Başka bir ifade ile, ekin olgunlaşmadan önce gerekli olan faaliyetler yarıcıya aittir.
2- Mahsulün daha iyi olması için yapılması gereken, gübreleme v.s. türlerinden harcamalar ve hasat için gereken masraflar taraflar arasında, mahsulden alacakları oran ölçüsünde ortaktır.
3- Müzaraa neticesinde elde edilen mahsulün vergisi (öşür veya haraç) kimin tarafından verilmesi gerektiği arazinin durumuna göre farklılık arzeder. Şayet arazi haracî arazi ise, haraç tarla sahibine aittir; öşrî arazi ise, öşür, İmam Ebu Hanife'ye göre, tohum sahibine, Sahibeyn'e göre ise hisselerine göre her ikisine aittir (Serahsî, el Mebsut, XXIII, 33). Bir başka rivayete göre ise, tohumu tarla sahibi vermişse öşrü de o verir, yarıcı vermişse aralarında ortaktır (İbn Âbidin, a.g.e., VI, 277).
4- Müzaraa sahih olduğu zaman, çıkacak mahsul taraflar arasında, şart koştukları oran nisbetinde aralarında ortaktır. Tarladan hiç bir mahsul alınamazsa, tarafların alacağı bir şey yoktur. Çünkü; onların hakları sadece çıkacak mahsuldedir.
5- Akit yapıldıktan sonra, ama hasattan önce taraflar karşılıklı rızalarıyla hisselerinde artırma veya indirim yapabilirler. Hasattan sonra ise tohum sahibinin indirim yapması caiz, ama artırması caiz değildir. Karşı tarafın ise hem indirimi hem artırması caiz değildir.
Fasit Müzaraanın Hükmü
Şartlardan birisinin bulunmaması veya akit esnasında akdi ifsad eden bir ilave şartın koşulması, akdi ifsad eder. Diğer fasit akitlerde olduğu gibi müzaraada da fasit akit için yapılması gereken ya fesat sebebini ortadan kaldırmak veya akde son vermektedir. Akit feshedilmeden tarlaya mahsul ekilmişse o zaman taraflar veya çıkacak mahsul için şüphesiz bazı hükümler uygulanacaktır. Bu hükümleri şöylece özetlemek mümkündür:
1- Yarıcı, akit sebebiyle hiç bir yükümlülük altına girmiş olmaz.
2- Çıkacak mahsulün tamamı tohum sahibinindir.
3- Tohum sahibi olmayan taraf ecri misil alır. Şayet tohumu tarla sahibi vermişse yarıcı emeğinin ecri mislini; yarıcı vermişse tarla sahibi tarlasının ecri mislini alır.
4- Tohumu tarla sahibi verdiği için mahsulü alacak olursa, mahsul ne kadar olursa olsun kendisi için helaldir. Ama, mahsulü yarıcının alması gerekirse mahsulün tamamı kendisi için helal olmaz. Ecri misil olarak tarla sahibine verdiği ile tohum için verdiğinin fazlasını fakirlere dağıtması gerekir.
5- Yarıcının tarla sahibine ecri misil vermesi için, tarlayı kullanması gerekir. Tahliye yeterli değildir.
6- Tohumu tarla sahibinin vermesi halinde, hiç mahsul çıkmasa bile emeğinin ecri mislini hak eder.
7- Ecri misil, Ebu Yusuf'a göre müsemmadân daha fazla olamaz. Yani şayet müzaraa sahih olsaydı, alabileceği meblağ ne ise ondan daha fazla alamaz. İmam Muhammed'e göre ise böyle bir sınırlama söz konusu değildir.
Müzaraa Akdinin Sona Ermesi
Müzaraa tarafların kendi rızalarıyla (ikale yoluyla) feshedilebileceği gibi, bazı mazeretlerden dolayı tek taraflı olarak da feshedilebilir. Müzaraanın feshini meşru kılan özürleri, tarla sahibi ve yarıcı açısından olmak üzere iki ayrı grupta ele alabiliriz.
Arazi Sahibi Açısından Fesh Sebepleri: Tarla sahibinin borçlu olması ve borcunu ödeyebilmesi için yarıcıya verdiği tarladan başka bir şeyinin olmaması halinde akdi feshetme yetkisi vardır. Ancak bu hakkın sübutu için, hasadın başlamamış olması veya ekinin olgunlaşmamış olması gerekir. Ayrıcâ bu hak re'sen kullanılamaz, hakimin hükmüne bağlıdır.
Yarıcı Açısından Fesh Sebepleri: Yarıcı yönünden ise, hastalık, yolculuğa çıkmak, iş değişikliği ve çalışmasına mani diğer engellerdir.
Bunların dışında, taraflardan birisinin ölümü ve müzaraa müddetinin sona ermesi ile akit kendi kendine fesh olur.
Münfesih Müzaraanın Hükümleri Müzaraanın infisahı ekimden önce olabileceği gibi sonra da olabilir. Münfesih müzaraanın hükmü işte bu durumlara göre farklılık gösterir:
1- Müzaraanın ekimden önce infisahı halinden yarıcı fesih veya infisah sebebi ne olursa olsun tarlayı sürme, ikileme, kanal açma v.s. gibi hizmetlerinden dolayı ücret alamaz. Ancak bu hüküm meselenin hukukî yönüdür. Dinî açıdan, tarla sahibinin bu emeklerin karşılığını ödemesi gerekir.
2- Müzaraanın ekimden sonra infisahı halinde uygulanacak hükümler de şunlardır:
a- Mahsul henüz olgunlaşmamışsa:
Taraflardan birisinin feshi veya müddetin dolması sebebiyle infisahı halinde hasat masrafı, çıkacak mahsul ve akdin infısahından sonra gerekli olan işler akit esnasında şart koştukları oranda aralarında ortaktır. Yarıcı, tarla sahibine kalan süre ün tarlanın ecri mislinin yarısını ödemek zorundadır.
Arazi sahibinin ölümü halinde, yarıcı çalışmasına devam eden Hasattan sonra mahsul, yarıcı ile tarla sahibinin varisleri arasında paylaşılır. Bu durumda, müzaraa müddeti bitmemiş bile olsa, müteakip seneler için sözleşme bitmiş sayılır. Yarıcının ölmesi halinde ise, varisleri isterlerse ortaklığı sürdürürler. Tarla sahibinin bunu engelleme yetkisi yoktur. İstemezlerse, mahsulü yeşil olarak sökmek isterlerse, tarla sahibi dilerse buna rıza gösterir. Şüphesiz sökülen ekin taraflar arasında ortaktır. Dilerse söküme izin vermez, geri kalan müddet için gerekli bakımı yüklenir, varislere hisseleri oranında rücu eder. Bu konudaki muhayyerlik olduğu gibi arazi sahibine aittir.
2-Müzaraa, mahsulün olgunlaşmasından sonra feshedilirse, hasat masrafı ve elde edilen mahsul, aralarında şart koştukları şekilde bölüşülür (Kâsânî, a,g,e, VI,184,185; Merginanî, a, g, e, IV, 57, 58).
Hüseyin KAYAPINAR
Defol, defol!
-
Muhterem Cevat Akşit Hocaefendi, Ömer Nasuhi Bilmen (1882-1971) ile olan
hatırasını şöyle anlatıyor:
Menderes'in Sağlık Bakanı Lütfi Kırdar ölmüştü.
O z...
8 saat önce
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder