Süleyman b. Bürde'nin babası şöyle demiştir: "Resulullah (s.a.s.) bir orduya veya müfrezeye kumandan tayin ettiği zaman ona yakınları hakkında Allah'tan korkmasını tavsiye eder: Yanında bulunan müslümanlara da hayrı tavsiyede bulunur; sonra şöyle tâlimat verirdi:
"Allah yolunda, Allah'ın adıyla savaşın. Allah'ı inkâr edenlerle çarpışın. Savasın, fakat ganimet hususunda hıyânette bulunmayın; hem zulmetmeyin, kimsenin bir uzvunu kesmeyin, hiçbir çocuğu öldürmeyin
. Ey komutan; düşmanla karşılaştığın zaman, onlan üç şeye davet et; bunlardan herhangi birini kabul ederlerse, onları serbest bırak. I) Onları İslâm'a davet et; Sana olumlu cevap verirlerse, hemen kabul et. 2) Sonra, onları göç etmeye çağır; eğer kabul etmezlerse, kendilerine haber ver ki, müslümanların yerlileri gibi olacaklar, kendilerine ganimet ve yağmadan bir şey verilmeyecektir. Ancak, müslümanlarla birlikte mücâhede ederlerse, o başka. 3) Eğer İslâmiyeti kabul etmezlerse, kendilerinden cizye (gayr-i müslimlerden alınan vergi) iste. Olumlu cevap verirlerse, onlardan kabul et. Bunu da kabul etmezlerse, artık Allah'tan yardım dileyerek, kendileriyle harp et" (el-Askalânî, Buluğu'l Meram, Çev: A. Davudoğlu, IV, 100-101)
Bu duruma göre, düşman önce İslâm'a davet ediliyor. Kabul ederse, savaşa son veriliyor. Çünkü Allah Resulu şöyle buyurmuştur: "Allah'tan başka ilâh yoktur, deyinceye kadar insanlarla çarpışmaya emrolundum " (el-Askalânî, a.g.e., IV, 90).
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder