17 Nisan 2010 Cumartesi

BURHAN

Huccet, delil, ispat aracı. Kelâm ilmi açısından "delil", "bizi, bir konu hakkında müsbet veya menfi hüküm vermeğe götüren şeydir." Delil birkaç bakımdan taksime tabi tutulabilir. Bu taksimlerden biri delilin aklî ve naklî bölümlere ayrılmasıdır. Aklî delil* bütün mukaddimeleri (öncülleri) akla dayanan delildir: Meselâ, âlem değişkendir her değişken hâdistir (sonradan olmadır) gibi. Şayet delilin mukaddimeleri tamamen naklî ise, delil de naklîdir: Allah'ın emrini terkeden asîdir. Zira Kur'an'da: "Emrime asî mi oldun?" (Taha, 20/93) buyurulmuştur. Her asî Cehennem'liktir. "Allah'a ve Rasûlüne asî olan için Cehennem ateşi vardır" (el-Cinn, 72/23) buyurulmaktadır. Naklî delil* ise bir bakıma aklî sayılır. Çünkü nakli tebliğ eden zatın (peygamberin) doğruluğunu yine akıl ile ispat ederiz. O halde sırf aklî delil ile aklî-naklî delil vardır. Başka bir taksime göre delil kat'î* veya zannî* olur. Medlûlünden (bildirdiği şeyden) muhalif ihtimalleri kaldıran delile kat'î; her türlü ihtimali izale edemeyen delile de zannî delil denir. İşte aklî delil, kat'î olursa burhan adını alır. Mukaddimeleri kesin (yakîn) olan delile burhan adı verilir. Burhan, cedel (diyalektik) ve münakaşalara dayanıklı bir delildir. "Alem değişkendir, her değişken hâdistir" delili bir burhandır (Bekir Topaloğlu, Kelâm İlmi- Giriş, İstanbul 1981, 72-73).


Burhan, yakîniyattan meydana gelen bir kıyastan ibarettir. Yakîniyat denilen şeyler, bir kıyasın mukaddimelerini teşkil eder. Eğer bu mukaddimeler başlangıç olarak aslen yakîniyattan ise bunlara zaruriyat denir. Eğer dolaylı olarak yakîniyattan ise, bunlara da nazariyat adı verilir (Ömer Nasûhi Bilmen, Mülehhas İlm-i Tevhîd Akâid-i İslâmiyye, İstanbul 1973, 8).

İşte bu yollarla varılan neticelere, yakîn ve kesin bilgi veren Burhanî deliller denir.

Burhanî delilleri ancak âlimler anlarlar. Bu sebeple, muhatabın anlayacağı bir şekilde ifade etmek gerekir. İnsanların daima büyük çoğunluğunu teşkil eden avam, burhânı anlayamaz. Onlar ancak iknaî delilleri kavrayabilirler. Kur'an-ı Kerîm her tabakadaki insana hitap ettiğinden, hem burhanî hem iknaî (hatabî) deliller ihtiva eder. Bazı âlimler, bütün Kur'an delillerinin burhan olduğunu kabul ederler (Dr. Ali Arslan Aydın, İslâm İnançları Tevhîd ve İlm-i Kelâm, Ankara 1984,104; B. Topaloğlu, a.g.e., 73).

Burhanî delillerin muhtelif türleri vardır:

a) Burhan-ı Temânu': Allah Teâlâ'nın birliğini ispat eden aklî kesin bir delildir.

Her sağduyu sahibi bilir ki ulûhiyet (ilahlık) sıfatıyla nitelenen ve vücûdu (varlığı) zatının gereği bulunan varlık, tam bir kudret, mutlak bir hüküm ve üstünlük sahibidir. Bu hal ilâh olan varlığın tabiatı icabıdır. Aksi halde o, tam bir ilâh sayılamaz. Bu sıfatlarla nitelenen, her bakımdan birbirine eşit iki ilâh bulunduğu farzedilirse, yaratmakta ve hükmetmekte "tek" ve "rakipsiz" olmaları tam bir ilâh olmanın tabiatı icabı olduğundan, bu iki ilâhın her zaman ittifak edip, anlaşmaları imkânsızdır. Buna rağmen, bu niteliklerde ve birbirine eşit iki ilâhın bulunduğunu farzetsek, aralarında ihtilaf ve arzularında çatışma olacağı muhakkaktır. O halde böyle bir ihtilaf sonunda, meselâ ilâhlardan biri bir şeyin olmasını; diğeri de olmamasını istese ve dilese aklen biliriz ki mutlaka şu üç ihtimalden biri olacaktır:

1. Ya her iki ilâhın da dilediği olacaktır.

2. Veya her iki ilâhın dilediği de olmayacaktır.

3. Yahut da ilâhlardan birinin istediği olacak, diğerininki olmayacaktır.

Halbuki bu ihtimallerin her biri aklen muhaldir, batıldır. Çünkü her iki ilâhın istekleri de olsa; bir anda bir şeyin hem olması hem de olmaması, yani varlık ve yokluk gibi iki karşıtın bir araya gelmesi gerekir ki, bunun imkânsız olduğu, mantık ilmi esaslarındandır.

Her iki ilâhın da istekleri olmasa; bir anda hem olma (vücud) hem de olmamadan (âdem) mahrum kalması (karşıtların kalkması) gerekir ki, bu da aklen ve mantıken mümkün değildir.

Eğer, üçüncü ihtimal gereğince ilâhlardan birinin arzusu yerine gelir, diğerinin ki yerine gelmezse, arzusu olmayan ilâh âciz olur, aciz olan ilâh olamaz.

Bütün bu ihtimallerin batıl olduğu sabit olunca, bu neticeyi doğuran iki ilâh faraziyesi de batıl olur. Öyle ise, bu nazariyenin karşıtı olan tek ilâh nazariyesi doğrudur, gerektir. O halde ilâh birdir o da Allahu Teâlâ'dır.

b) Burhan-ı Tevârüd: Bu da Allah'ın birliğini ispat eden aklî kesin bir delildir.

Eğer yerde ve gökte birden fazla ilâh olsaydı bu âlem:

1. Ya bütün ilâhların müşterek kuvvet ve kudretiyle vücuda gelmiştir.

2. Veya her biri tarafından müstakil olarak ayrı ayrı yaratılmıştır.

3. Yahut da ancak birinin irade ve kudretiyle var olmuştur.

Fakat bu aklî ihtimallerin üçü de batıldır. Çünkü:

Birinci ihtimale göre; ilâhlardan her birinin güç ve kudreti bu âlemi tek başına yaratmağa kâfi gelmediğinden, ortaklaşa yarattıkları anlaşılır. Bu da, ilâhların hepsinin aciz ve hiç birinin de ilâh olmaya lâyık olmadığına delâlet eder. Çünkü ilâh olabilmek için, mutlak irade ve mutlak kudret sahibi olmak ve her türlü kemâl (yetkinlik) ile muttasıf bulunmak şarttır. Aciz olan ilâh olamaz. O halde bu ihtimâl batıldır.

İkinci ihtimale gelince; ilâhlardan her birinin güç ve kudreti bu âlemi bağımsız olarak tek başına yaratmağa yeterli olduğundan, herbiri tam bir etkili kuvvet ve bu âlemin yaratıcısı olur. Böyle olunca bir eserin iki veya daha fazla müessirden meydana gelmesi, yani bir malûl üzerine iki veya daha fazla müstakil ve tam illetin tevarüdü (birbiri arkasından gelmesi) gerekir. Bu ise batıldır. Çünkü bu, hasıl olan bir şeyin tekrar tahsil edilmesini gerektirir ve ilâhlardan birden fazlası mutlaka lüzûmsuz olur. Lüzûmsuz olan ise ilâh olamaz.

Üçüncü ihtimale göre; eğer bu âlem ilâhlardan yalnız birinin irade ve kudretiyle meydana gelmiş, diğer ilâhların hiçbir tesiri olmamışsa; tercih edici olmadan tercih gerekir. Bu ise batıldır. Çünkü ilâhların hepsi kemâl ve kudrette eşittir. O halde niçin bu âlemi birisi yarattı da diğeri yaratmadı? Yaratıcı niçin bu ilâh da öbür ilâhlar değil? Müreccihsiz (tercih edicisiz) tercih, aklen fasittir, batıldır. Sonra, yaratıcılık sıfatı tecelli etmeyen ilâhlar devre dışı kalacaklarından, aciz, dolayısiyle zaid ve lüzûmsuz olurlar. Halbuki, bu ihtimallerin hepsi batıldır. Bütün bu ihtimaller batıl olunca, çok ilâh nazariyesi de batıl olur.

Görüldüğü üzere bu delil Allah'ın birliğini ispat eden kuvvetli bir delil ve burhandır (Dr. A. Arslan Aydın, a.g.e., 282-286).

c) Burhan-ı Tatbîk: Teselsül, her birinin varlığı daha öncekinin varlığına bağlı olarak birbirine dayanan ve ezele doğru uzandığı varsayılan sonsuz bir silsiledir. Sonsuz olduğu ileri sürülen olaylar silsilesinin, sonlu olduğu, dolayısiyle teselsülün batıl ve muhâl olduğunu ispat eden aklî ve mantıkî delile burhan-ı tatbîk denir (Dr. Ali Arslan Aydın, a.g.e., 99-100).

Ahmet ÖZGEN

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder