2 Ağustos 2010 Pazartesi

İmtihan Dünyasında Teslimiyet

Cenâb-ı Hak buyuruyor:
“Andolsun ki sizi biraz korku ve açlık; mallardan, canlardan ve ürünlerden biraz azaltma (fakirlik) ile deneriz. (Ey Peygamber!) Sabredenleri müjdele!” (Bakara, 155)
Rasûlullah (sav) buyuruyor:
“Bir koyun sürüsünün içine salıverilmiş iki aç kurdun o sürüye verdiği zarar, mala ve mevkiye düşkün bir adamın dinine verdiği zarardan daha büyük değildir.” (Tirmizî, Zühd 43)
Rivâyete göre Abdülkâdir Geylânî Hazretleri’nin ticâret kervânını harâmîler soymuşlardı. Gelip bunu kendisine bildirdiler. Bir müddet sükût ettikten sonra:
“–Elhamdülillâh!” dedi.
Aradan az bir zaman geçmişti ki, yeni bir haber geldi:
“–Efendim! Kervânınız harâmîlerden kurtarıldı! Hiçbir zarar yok!”
Hazret-i Geylânî, yine bir müddet murâkabeye daldı ve tekrar:
“–Elhamdülillâh!” dedi.
Etrafındakiler, bu duruma şaşırdılar. Merakla sordular:
“–Efendim! Kervânınız harâmîlerin eline geçtiğini duyunca «Elhamdülillâh» dediniz. Sonra onun kurtarıldığını işittiğinizde de yine «Elhamdülillâh» diyerek hamdettiniz! Bunun hikmetini bizler anlayamadık!..”
Abdülkâdir Geylânî Hazretleri, tebessümle şu cevabı verdi:
“–Kervânımın harâmîler tarafından gasbedildiğini duyunca gönlüme nazar ettim. Acabâ bir hüzün var mı, yâni nazargâh-ı ilâhî olan kalbime dünyâ sevgisi bulaşmış mı diye kendimi yokladım. İçimde herhangi bir hüznün mevcûd olmadığını görünce gönlümdeki Allâh muhabbetinin dünyâ sevgisi ile zedelenmemiş olduğuna kanâat getirerek bu durumdan dolayı Cenâb-ı Allâh’a hamdettim. Daha sonra kervânımın kurtarıldığı haberi gelince de aynı şekilde hareket ederek bu defa kalbimde dünyâ malı dolayısıyla herhangi bir sevginin zuhûr edip etmediğine baktım. Böyle bir tehlikenin olmadığını müşâhede ile yine Rabbime hamdettim…” (Osman Nûri Topbaş, Abide Şahsiyetleri ve Müesseseleriyle Osmanlı, Erkam Yay.)
Her Güne Bir Esma-ül Hüsna (Allah’ın En Güzel İsimleri)
el-Azîz: Dengi ve benzeri bulunmayacak derecede değerli ve şerefli olan, güçlü ve yenilmez olan, daima galip gelen, mağlup edilmesi mümkün olmayan demektir.
Lügatçe
sükût: Susma, konuşmama, söz söylememe, sessizlik.
murâkabe:
Bakma, gözetme, göz altında bulundurma.
nazargah-ı ilâhi: Allah'ın baktığı yer Genelde Mü'minlerin kalpleri için kullanılır.
müşâhede:  1. Bir şeyi gözle görme. 2. Gayb ve sır âlemine vâkıf olabilme.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder