Son zamanlarda bir hayli revaç bulan hisse senedi alım-satımı dinen mahzurlu mudur? Değilse bizler de bu kârlı piyasadan istifade edebilir miyiz?
Önce, hisse senetleri gibi ortaya yeni çıkmış ve Islâm Hukukun'da benzer bir akid bulunmayan konularda nihai hükmü vermenin çabucak mümkün olamayacağına işaret ederek başlayalım. Dolayısıyla çeşitli kaynaklardan halka intikal ettirilen fetvâ ya da görüşlerin, çok aceleye getirilmiş ve meselenin sadece bir yönüne bakan sığ açıklamalar olduğunu ilgilenenler hemen anlamışlardır.
Bu girişe şunu da ilâve edelim: Istanbul'da bulunan ve kariyer olarak fıkhı seçmiş zevat, El-Baraka'nın girişimi ile meseleyi birkaç oturumda görüşmüş ve çeşitli yönlerini ele alarak tartışmıştır. Hasbelkader biz de bu zevat-ı kirâmın beraberinde bulunduğumuzdan, meseleyi her yönüyle aynı görmemekle beraber, vardığımız sonuçta onların da payı vardır. Bu itibarla kendilerine hem teşekkür borcumuzu bildirir hem de özür beyan ederiz.
Imdi: Hisse senetleri temel esprisi itibari ile faize alternatıf bir uygulamadır. Zirâ çeşitli teşebbüsler ve yatırımlar projelerini gerçekleştirmek için kredi kullanmak ya da sermaye artırımına gitmek suretiyle, ihtiyaçları olan meblağı hisse senetleriyle toplamak zorundadırlar. Bunun dışında bir kaynağın bulunması istisnai bir durumdur. Öyleyse hisse senetleri üzerinde durulmalı ve zulüm ve haksız kazanç kendisine yasak edilen "müslüman adam" için bile bir alternatif olabileceği hesaba katılmalıdır. Ancak bizim görebildiğimiz kadarıyla şu andaki işleyiş şeklinin şer'an mahzurlu yönleri vardır, biz onlara işaret etmekle yetinecek, hem fetvâyı hem de inananlar açısından işin pratik hallini ehline bırakacağız:
Fıkhı mezhepler ya da "icma-i mürekkep" açısından:
Hisse senetlerinin isleyiş biçimine baktığımızda ve görüşleri bize "zahir" olarak ulaşan dört mezhebe başvurduğumuzda her birinin bir yönüyle buna "faizsiz" ya da "bâtıl" diyeceğini görürüz. 0 takdirde ictihadı ihtilaflar açısından bunun caiz olamayacağında âdeta icmâ olmuş olur. Bundan sonra zikredeceğimiz maddeler, mezheplerin söz konusu nokta-i nazarları cümlesindendir.
Naslar açısından:
Örneğin Islâm fıkhında bulunmayan bir meseleye ihtilafli içtihatlardan gitme yerine, konuylâ ilgili nasların esprileri (illetleri) araştırılarak cevap bulmak gerekir, denebilir. O takdirde karşımıza şunlar çıkar: Kur'ân'ı Kerim'de "insanların mallarını bâtıl yollarla yemeyin"(Bakara (2),188) denir. Spekülatif kazanç ve kumar diye nitelenen, ilgili çevrelerin bir parmak ve kaş-göz işaretiyle piyasası inip çıkan hisse senetlerinde bunun hiç olmadığını söylemek mümkün değildir.
Diğer yönden, Islâm'da temel üretim faktörü emektir. Halbuki bu uygulama bir aylaklar gürûhunun ortaya çıkmasına, dolayısı ile emeksiz kazanca sebep olmaktadır.
Hadislere baktığımızda ise: "Yanında olmayan bir şeyin satışı helâl değildir", "satın alınan bir şeyin, alındığı yerde satılması memnu'dur", "serbest piyasanın oluşabilmesi için kırsal kesimden mal getirenlerin yolda karşılanması menhidir", "spekülasyon yasaktır" ifadeleriyle karşılaşırız. Bütün bunların özünde haksız kazancın, aldatmanın, gararın, meçhuliyetin önlenme esprisi vardır. Hisse senedi satışı bunlardan bütün bütün uzak değildir.
Akdi fâsit kılan unsurlar açısından:
Az önce sözünü ettiğimiz garar, fahiş mechuliyet, faizli muamele gibi unsurlar, az da olsa bu satışlarda söz konusudur. Garar, mevcut olmama ihtimali de olan şeyin satışıdır. Piyasaya hisse senedi süren şirketlerin gerçekte pozitif mal varlıkları hiç olmadığı olabiliyor. Fâhiş mechuliyet satın alınan şeyde, nizaa sebep olabilecek ölçüdeki bilinmezliktir. Bunların herbirerleri akdi fâsit kılan unsurlardır.
Şirketi elinde tutanlar açısından:
Bu günlerde pek üzerinde durulmayan, gayrı müslimle ortaklık kurma meselesi ehli kitap açısından klâsik Islâm hukukçularınca ele alınmış ve bazı içtihatlar serdedilmiştir. Öncelikle müslümanların "ehli kitap" la ateist ve mecusileri bir tutmadıklarını bilmek gerekir. Ehl-i kitap (Yahudi ve Hiristiyan) olmayanlar, olanlara göre her konuda daha olumsuz bir durumdadırlar. Ne hikmetse ehli kitabın dışındaki gayr-i müslimlerle yapılacak böyle bir muameleden söz edilmemektedir. Bu, onların bunu meşru görmediklerini anlatır olmalıdır. Masonlar, komünistler ve ateistleri bu grupta mütalâa edebiliriz: Ehli kitapla ortaklık kurmaya gelince: Ortaklığa konu olan mala müslümanın hakim olması, onun insiyatifinde bulunması şartıyla caiz olacağını söyleyenler çoğunluktadır. Her halükârda ortak olunması, mekruhtur diyenler de vardır. Onlarla ortaklığı mahzurlu görenler Atâ'dan rivayet edilen: "Rasûlüllah (sav), alım-satım müslümanın elinde olmadıkça Yahudi ve Hiristiyanlarla ortaklığı yasakladı" mealindeki rivayeti delil getirirler.
Benzer bir rivayette: "Çünkü onlar faizli muamele yaparlar" gerekçesi (illet) de zikredilir. Dikkat edilirse "yaparlar" denilerek inançları sözkonusu edilir, fiilen yapıyor olup olmamaları söz konusu edilmez. Bu açıdan günümüzdeki şirketlere baktığımızda şirket idaresini ellerinde bulunduranların kimligi önemli bir unsurdur.
Şirkette çalışanlar açısından:
Bildiğimiz kadarıyla günümüzdeki şirket çalışanlarının yönetici olarak, idare heyeti üyesi olarak kazanç dışında belirli bir maaş almaları söz konusudur. Halbuki Ibnü'l Münzir şirketten ortaklara sâbit bir maaş verilemeyeceğinde icmâ' olduğunu söyler. Sadece Hanefi mezhebinde, ortakların çalışmaları halinde şirketten, ancak sene sonu itibariyle kazançtan mahsuben sabit maaş alabilecekleri, şirketin zarar etmesi halinde ise aldıkları maaşı geri vermeleri gerektiği söylenir. Görüldüğü gibi bu meselede akdi fasit kılan unsurlardan sayılır.
Sonuç olarak diyebiliriz ki: Bu mahzurların her biri teker teker düşünüldügünde belki şu ya da bu mezhebe göre ortadan kalkabilirler. Ancak tümü birden hesaba katıldığında başta da söylediğimiz gibi, şu kadar ya da bu kadar mahzurun varlığında ittifak edilmiş ve hisse senedi alım-satımı da o ölçüde mahzurlu olmuş olur. Genel olarak durum budur ve bu günkü şekliyle bu muamele tertemiz bir kazanç olarak görülmemektedir. Zaten böyle konularda safi hayır, ya da safi şer olamaz. Birisinin diğerine galibiyeti olabilir. Bu konunun da bizim anladığımız kadarıyla-şerri hayrına galip görülmektedir. Bununla birlikte:
a. Doğrudan faiz muamelesi yapan şirketlerin hisse senetlerini almak ittifakla haramdır. Bankalar, bankerlik ve tefecilik kuruluşları gibi.
b. Şer'an mütekavvim mal sayılmayan şeylerin üretim ve alım-satımıyla ugraşan şirketlerin hisse senedini almak da aynıdır; şarap, bira vb. şeyler üreten kuruluşlar gibi...
c. Mütekavvim mal üretmekle beraber, bizzat ortak olunan o malı faizli muamelelerle satan ve faiz sebebiyle elde ettiği kârı diğerine karışan ve toplam kârının yarısı ve daha fazlası faiz olan şirketlere hisse senediyle ortak olmak da haramdır.
d. Ortak olunan şey helâl bir üretim olmakla beraber şirketi elinde bulunduran müslümanlar başka haram işlerle de uğraşıyorlarsa, onlardan hisse senedi almak suretiyle onları desteklemek "günahda yardımlaşma" anlamı taşır. Halbuki bu Kur'ân'ı Kerim'de yasaklanmıştır.
e. Yahudi ve Hristiyanların hakim olduğu şirketlerden hisse senedi almak, başka hiç bir mahzur yoksa en azından mekruhtur.
f. Fıkıh kitaplarımıza bakıldığında; komünist, mason ve ateistlerin hakimiyetinde bulunan şirketlerden hisse senedi almak caiz değildir gibi bir sonuç çıkıyor, araştırılmalıdır...
g. Idaresine müslümanların hakim olduğu, haramla iştigal etmeyen, daha şeffaf olup, satıma konu olan şirket varlığını, dolayısı ile satılan senede düşen hisseyi açıkça bildiren, senetleri ise muharrer olup, ortaklıktan vazgeçmek isteyenlere bu imkânı sağlayan şirketlerin hisse senetlerini almak ittifakla caizdir. Ve bu Müslüman işadamları, Islâmî teşebbüsler ve helâl sermaye için son derece önemli bir konudur. Çünkü, işaret ettiğimiz gibi, hisse senetleri, Islâm'a göre en büyük haramlardan olan faizin şu andaki en önemli alternatifi, işletme ve yatırım sermayesi temini için en kestirme yoldur. Müslümanlar bunu haram unsurlardan uzaklaştırarak uygulayabilseler, helal temellere oturmuş, millete hizmeti ibadet bilen çok büyük işletmelerin doğmasına ve faizin belinin kırılmasına sebep olabilirler.
h. Söylediklerimiz bir hüküm ve fetvâ değil, bu konuda daha sağlıklı düşünecek olanlara bir fikir beyanından ibarettir.
Mecmeu'l Bahreyn Abidesi - Hz.Mevlânâ ile Şems-i Tebrîzî'nin Buluştuğu Yer,
Karatay, Konya
-
*Mecmeu'l Bahreyn Abidesi - Hz.Mevlânâ ile Şems-i Tebrîzî'nin Buluştuğu Yer*
Hz.Mevlânâ ile Şems-i Tebrîzî'nin buluştuğu yer, yani Mecmau'l Bahreyn
Abide...
13 saat önce
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder