6 Ağustos 2010 Cuma

İnek Kurbân Edilmesi

İsrâîloğulları’ndan Âmil isminde çok zengin biri ölü olarak bulundu. Öldüren, amcasının oğluydu. Öldürme sebepleri husûsunda şu rivâyetler vardır:
1. Onu, çok fakir ve cimri olan amcasının oğlu, servetine hased ederek öldürmüştü.
2. Âmil, bir kadınla evlenmiş, amcasının oğlu da o kadını almak için onu öldürmüştü.
Kâtil, onun ölüsünü iki köy arasına bıraktı. Tâ ki onlar, birbirlerine hasım olsunlar…
Halk, Hazret-i Mûsâ’ya mürâcaat edip kâtilin bulunmasını ve kısâs yapılmasını istediler. Mûsâ -aleyhisselâm-, kâtilin kim olduğu meselesinde tereddütte kaldı ve bir netîceye varamadı. Bunun üzerine Allâh’a duâ etti. Allâh Teâlâ da, bir inek kurban etmelerini emretti. Benî İsrâîl, Mûsâ -aleyhisselâm-’a:
“–Kâtil ile inek kesilmesi arasında ne alâka var?! Sen bizimle alay mı ediyorsun?” dediler. Hâlbuki bu îtirazlarıyla, farkında olmaksızın, Hakk’ın emrine olan teslîmiyetsizliklerinden imtihan vermeye başladılar.
Hazret-i Mûsâ -aleyhisselâm- onlara:
“–Ben Rabbimin emrini bildiriyorum!” dedi.
Âyet-i kerîmede buyrulur:
وَإِذْ قَالَ مُوسَى لِقَوْمِهِ إِنَّ اللّهَ يَأْمُرُكُمْ أَنْ تَذْبَحُواْ بَقَرَةً قَالُواْ أَتَتَّخِذُنَا هُزُواً قَالَ أَعُوذُ بِاللّهِ أَنْ أَكُونَ مِنَ الْجَاهِلِينَ
(67)
قَالُواْ ادْعُ لَنَا رَبَّكَ يُبَيِّن لّنَا مَا هِيَ قَالَ إِنَّهُ يَقُولُ إِنَّهَا بَقَرَةٌ لاَّ فَارِضٌ وَلاَ بِكْرٌ عَوَانٌ بَيْنَ ذَلِكَ فَافْعَلُواْ مَا تُؤْمَرونَ
(68)
قَالُواْ ادْعُ لَنَا رَبَّكَ يُبَيِّن لَّنَا مَا لَوْنُهَا قَالَ إِنَّهُ يَقُولُ إِنّهَا بَقَرَةٌ صَفْرَاء فَاقِـعٌ لَّوْنُهَا تَسُرُّ النَّاظِرِينَ
(69)
“Mûsâ kavmine:
«–Allâh size bir sığır kesmenizi emrediyor!» deyince:
«–Bizimle alay mı ediyorsun?» demişlerdi.
O da:
«–Câhillerden olmaktan Allâh’a sığınırım!» diye cevap vermişti.
(Bunun üzerine kavmi):
«–(O hâlde) bizim adımıza Rabbine duâ et; bize, onun ne olduğunu açıklasın!» dediler.
Mûsâ:
«–Allâh buyuruyor ki: O, ne yaşlı ne de körpe; ikisi arası bir inektir. Size emredileni hemen yapın!» dedi.
Bu defâ:
«–Bizim için Rabbine duâ et; bize, onun rengini açıklasın!» dediler.
(Mûsâ):
«–O buyuruyor ki: Sarı renkli, parlak tüylü, bakanların içini ferahlatan bir inektir.» dedi.” (el-Bakara, 67-69)
Yahûdîler, bu evsafta bir ineği, yetîmi olan bir kadında buldular. Kadın, kendisinin geçim kaynağı olduğu için ineğini satmak istemiyordu. Bu sebeple 1000 akçe istedi.
Mûsâ -aleyhisselâm-’ın:
“–Kadının istediği miktarı verin ve sığırı alın!” demesi üzerine İsrâîloğulları bin akçeye râzı oldular. Fakat bu sefer kadın, ücreti 2000 akçeye çıkardı.
Kavmi, ücreti çok yüksek bulduklarından bu sığırı almak istemedi ve tekrar Mûsâ -aleyhisselâm-’a mürâcaat edip:
قَالُواْ ادْعُ لَنَا رَبَّكَ يُبَيِّن لَّنَا مَا هِيَ إِنَّ البَقَرَ تَشَابَهَ عَلَيْنَا وَإِنَّا إِن شَاء اللَّهُ لَمُهْتَدُونَ
(70)
قَالَ إِنَّهُ يَقُولُ إِنَّهَا بَقَرَةٌ لاَّ ذَلُولٌ تُثِيرُ الأَرْضَ وَلاَ تَسْقِي الْحَرْثَ مُسَلَّمَةٌ لاَّ شِيَةَ فِيهَا قَالُواْ الآنَ جِئْتَ بِالْحَقِّ فَذَبَحُوهَا وَمَا كَادُواْ يَفْعَلُونَ
(71)
“«–(Ey Mûsâ!) Bizim için, Rabbine duâ et de; onun nasıl bir sığır olduğunu açıklasın! Nasıl bir inek keseceğimizi anlayamadık. Biz, inşâallâh emredileni yapma yolunu buluruz!» dediler.
(Mûsâ) dedi ki:
«–Allâh şöyle buyuruyor: O (sığır), henüz boyunduruk altına alınmayan, yer sürmeyen, ekin sulamayan, serbest dolaşan (salma), renginde hiç alacası bulunmayan bir inektir.»
(Bu sefer İsrâîloğulları):
«–İşte şimdi hakîkati getirdin!» dediler ve bunun üzerine (onu bulup) kestiler, ama az kalsın kesmeyeceklerdi.” (el-Bakara, 70-71)
Az daha kesmeyeceklerdi, çünkü bu târifler de yine yetîmi olan kadının sığırını işâret etmekteydi. Üstelik kadın, ücreti iyice artırmış 10.000 akçeye yükseltmişti. Daha sonra da:
“–Hayvanı alacaksanız, onu kesersiniz ve derisini tulum yapıp içini altın ile doldurur bana verirsiniz! Ancak bu şekilde onu size satabilirim.” demişti.
Benî İsrâîl, tekrar Hazret-i Mûsâ -aleyhisselâm-’a mürâcaat etti. O da:
“–Ne pahasına olursa olsun, alın!” dedi.
Bunun üzerine kavmi:
“–Öyleyse şimdi alalım, emir yerine gelsin; yoksa sonra ödeyemeyiz.” dediler. Nihâyet ineği aldılar.
Cenâb-ı Hak şöyle buyuruyor:
وَإِذْ قَتَلْتُمْ نَفْساً فَادَّارَأْتُمْ فِيهَا وَاللّهُ مُخْرِجٌ مَّا كُنتُمْ تَكْتُمُونَ
“Hani siz bir adam öldürmüştünüz de, onun hakkında birbirinizle atışmıştınız. Hâlbuki Allâh, gizlemekte olduğunuzu ortaya çıkaracaktır.” (el-Bakara, 72)
Fakat Benî İsrâîl bu sefer de ineğin ücretini ödemiyorlardı. Hazret-i Mûsâ:
“–Ücretini ödemezseniz, ölü dirilmez!” buyurdu.
Onlar da, çâresiz ineğin derisini tulum yapıp içini de altınla doldurarak kadına verdiler.
فَقُلْنَا اضْرِبُوهُ بِبَعْضِهَا كَذَلِكَ يُحْيِي اللّهُ الْمَوْتَى وَيُرِيكُمْ آيَاتِهِ لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ
“«–Haydi, şimdi (öldürülen) adama, (kesilen ineğin) bir parçasıyla vurun!» dedik. Böylece Allâh, ölüleri diriltir ve düşünesiniz diye size âyetlerini (peygamberine verdiği mûcizelerini) gösterir.” (el-Bakara, 73)
Âyet-i kerîmede “Kesilen ineğin bir parçasıyla ölüye vurun!” denilmesi, hâdiseye dikkatleri daha çok çekmek içindir. Bunun için böyle bir merâsim yapılmış ve akabinde mûcize gerçekleşmiştir. Yoksa elbette ki Allâh Teâlâ, hiçbir sebep olmadan da kudreti ile ölüleri diriltmeye kâdirdir.
Nihâyet hayvanın dilini ölüye dokundurduklarında ölü, kanlar içinde kalktı. Hakîkati anlattı:
“–Beni amcaoğullarım öldürdü. Filân ve filân…” deyip isimlerini de bildirdikten sonra tekrar öldü.
Bu cinâyeti işleyen iki gence derhal kısâs tatbîk edildi.
Bu Kıssadaki İbretler
*İsrâîloğulları’nın, yaptıkları her îtirâzın ardından sıkıntıları artmıştı. Hâlbuki emr-i ilâhî ilk geldiğinde herhangi bir sığır boğazlasalardı, emir îfâ edilmiş olacaktı. Fakat üstüste suâllerle, sanki bunu istemiyormuş gibi davrandılar ve mes’eleyi kendi elleriyle ağırlaştırdılar. Böylece çok îtirâz etmeleri ve hadlerini bilmeyişleri, onları daha ağır netîcelere dûçâr etti.
*Îcâb etmeyen suâllerin sorulması câiz değildir; kazâ ve kader mevzûlarında haddinden fazla derinleşmekte olduğu gibi… Yâni Allâh’ın hüküm beyân ettiği bir hususta teslîmiyet gösterip itaat etmek gerekir. Zîrâ gereksiz suâl ve îtirazlar, yeni tahdîd ve vecîbeleri beraberinde getirir ki, bu da mes’ûliyetlerin daha da ağırlaşmasına sebep olur.
Nitekim Allâh Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuşlardır:
“…Ben sizi kendi hâlinize bıraktığım sürece, siz de beni kendi hâlime bırakın. Çünkü sizden öncekiler, peygamberlerine çok suâl sormaları ve aldıkları cevaplar husûsunda ihtilâf etmeleri sebebiyle helâk oldular. Bundan dolayı size bir şey emrettiğim zaman onu gücünüz yettiğince yerine getirin. Herhangi bir şeyi yasaklarsam ondan da kesin olarak kaçının!” (Müslim, Hac, 412)
*İsrâîloğulları daha evvel bir buzağıya taptıkları için kendilerine inek kurban etmeleri emredildi. Tâ ki, inekte bir ulûhiyet olmadığını anlasınlar. Zîrâ insanoğlu, özündeki kulluk hisleriyle bazen yanılarak, ilâhını, kendi yaşadığı âlemin boyutları ve idrâk salâhiyetleri dâhilinde arama şaşkınlığına düşebilmektedir.
*İlâhî emre ittibâ husûsunda İsrâîloğulları ağır davranıp ayak sürüdükçe, kâtiller bir türlü bulunamıyor ve bu sebeple de gerilim ve sürtüşmeler artıyordu. Sığırın kesilip kâtillerin bulunmasıyla sükûnet sağlandı.
*İsrâîloğulları’ndan bazılarının “öldükten sonra dirilme”ye karşı îmânlarında tereddütler vardı. Bu hâdiseyle bu zaafları da zâil oldu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder