Konuyu en azından üç yönüyle ele alıp değerlendirmek mümkündür :
1. Futbol oynamak
2. Futbol oyununu seyretmek, ya da takım tutmak
3. Futbolu bir hükümet politikası ya da bir din haline getirmek.
l. Futbol oynamak: Bu konuda önce şu hadisi şerifleri hatırlamamız yararlı olur: "Üçü hariç, müslümanın her türlü eğlencesi haramdır. Hanımıyla oynaşması, atını eğitmesi ve atış yapması" (Tirmizî, fedâilü'l-cihad 11; Ibn Mâce, cihad 19; Darimî, cihad 14; Ahmed IV/l44,148; krs. Ibn Abidin IV/395.). "Melekler atıcılıktan başka hiç bir eğlencede hazır bulunmazlar" (Ibn Abidin IV/404 ) "Allah'a taattan alıkoyan her eğlence batıldır" (Buharî, istizan 52). Birinci hadisi şerife dikkat edilirse meşru eğlencede bulunması gereken üç özelliğe işaret ettiği görülür.1. Kişinin evine huzur ve neşe temin etmesi. 2. Hayatla ya da düşmanla vereceği mücadele için gereç (alt yapı) tedarik etmesi 3. Hazırladığı gereçleri kullanma eğitimi yaparak bu mücadeleye bizzat hazırlanması. Islam'da abesle iştigal olamayacağına göre, caiz görülebilecek spor ve eglencenin de öncelikle bu özellikleri ya da birini taşıyor olması gerekir. Diğer hadisler de bu manayı tamamlayıcıdır. Bunu futbola uygularsak o; (Eğer evde ya da tenha bir yerde beraber oynamıyorlarsa) hanımıyla oynaşmak ve mücadele araçlarının temini anlamı taşımadığına göre, geriye sadece mücadeleye hazırlanmak özelliği, yani kişinin kendisini zinde ve sağlıklı tutma gayesi kalıyor. Bir diğer ifade ile, futbol vücudun ihtiyacı olan spor gayesi ile yapılır ve başka mahzurlar da ihtiva etmezse mübah (helâl) bir eğlence sayılabilir. Başka mahzurlar şunlar olabilir : Futbolu spor ihtiyacından fazla oynayarak hem faydalı şeylerle değerlendirebileceği zaman nimetini, hem de yine yararlı işlerde kullanabileceği enerji (güç, kuvvet) nimetini israf etmek. (Bilindiği gibi, israf her çesidi ile haram kılınmıştır). Oyun sebebiyle ibadetlerini aksatmak, oyun sebebiyle dünyevi ödevlerini aksatmak ve bakmak zorunda olduğu fertlere karşı görevlerini ihmal etmek. Oynarken giyeceği elbiselerde avret sınırına riayet etmemek. Futbolu bir kazanç aracı olarak görmek ve uygulamak... Bu ve buna benzer mahzurlar futbol oynamayı, mahzur olma derecelerine göre, mekruh ya da haram hale getirmiş olurlar. böyle mahzurlar olmaksızın futbol oynamakta bir beis olmayacağı gibi bazan sevimli ve istenen (mergub) bir spor dahi olabilir. Ancak bugünkü şekliyle futbol bir spor değildir. Çünkü oynayanlar onu vücudu güçlendirmek için oynamamakta, seyredenler ise hiçbir hareket yapmamaktadırlar.
2. Futbol oyununu seyretmek ya da takım tutmak : Bu konuda da oynanmasına bağlı olarak değişik hükümler düşünülebilir. Yukarıda sözü edilen mahzurlar varsa, futbolun oynanması gibi seyredilmesi de derece derece mahzurlu olabilir. Seyretmekle spor yapmak gibi bir gaye olamayacağından seyretmenin faydalı ve güzel olma ihtimalı daha azdır. Ancak oynayan tarafların birinin yenme ya da yenilmesinden fazla etkilenmeyecek birisi için seyretmek, olsa olsa bir nebze dinlendirici olabilir ve dinlendirici olduğu ölçüde de mahzursuz olur. Herhangi bir tarafın diğerine galip gelmesini arzulamak ise, en büyük arzusu bu olmadıktan sonra, fitri bir duygudur ve bir dereceye kadar normaldır. Ne var ki, futbol seyretmekteki mahzurlar, oynamaktaki mahzurlardan genellikle daha fazladır. Futbol seyretmekteki faydalar genellikle oynamaktaki faydalardan daha azdır da diyebiliriz. Hele günümüzde futbol seyretmek, daha doğru ifadesiyle takım tutmak ve taraftar olmak (Çünkü böyle olmayan insanlar seyretmekten de zevk almazlar) bir heyecan ve tutku halini almış ve insanlardaki müteal (aşkın) heyecanların yerini işgal eder olmuştur. Bu ise dinle eşanlamlıdır. Çünkü din her hangi bir şeyi, ilah edinmedir. Ilah edinme ise, herhangi bir güce gönüllü ve kayıtsız şartsız boyun eğme demektir. Buna göre bir fert, meselâ bir futbol takımını her şeyden önde görüyor; canına, malına, aklına, ırzına, dinine gelen zarardan ziyade takımının mağlubiyetine üzülüyorsa, aksiyle; takımının başarısına diğerlerindeki salahtan çok seviniyorsa, o takım onun için bir din halini almıştır ve böyle bir insanın oluşumu, itikaden tehlikededir. Bugünde zaten futbol yeni bir dünya dini olarak görülmektedir. Adına din denmese dahi futbol bu haliyle bir fonksiyonu görmektedir. Nitekim bazı maçlarda "Haftada bir sana tapınmaya geliyoruz" ibareleri dahi duyulur olmuştur. "En büyük ABC, başka büyük yok" ibaresi tevile muhtaç bir ibaredir. Bununla nisbi bir büyüklük kastedilmiş ve "takımlar arasında en büyük" anlamında söylenmişse bunda bir mahzur olmayabilir. Ama takımına karşı duyduğu coşku ve heyecanla bunu mutlak anlamda söylüyorsa, ya da o anda takımını gerçekten tüm varlıklar içerisinde en büyük olarak hissediyorsa bu da itikaden tehlikeli bir noktadır. Coşkunun sarhoşluğu ile alel-itlak söylenmişse belki tevil edilebilir, ama Allah'ı da (c.c.) hesaba katarak söylenmişse küfür olur ve her şeyi altüst eder.
3. Futbolu bir hükümet politikası ya da bir din haline getirmek: Işin bu yönü "hükümetlerin hükümet etmeye" devam arzusuyla, hatta bazan devletin temel nizamıyla ilgili olabilir. Bu durum insanlardaki din ihtiyacını ve onun herhangi bir yolla mutlaka giderilmesi gerektiğini de anlatır. Insanların ihtiyaçları sadece fiziki değildir, manevi ihtiyaçları da vardır ve din bunların başında gelir. Fiziki ihtiyaçlardan mesela D vitamini eksikliğinde kemik hastalığı, B vitamini eksikliğinde göz hastalığı, saç dökülmesi olursa, manevî ihtiyaçların giderilmemesi halinde de bir takım ruh ve sinir hastalıkları zuhur eder. Insanlar nihilizme ve anarşiye meylederler, düzen tanımazlık ve anomi baş gösterir, bu da mevcut hükümetler, hatta rejimler için tehlikeli boyutlara varabilir. Tıpkı gerekli proteini almayan tavukların kendilerini yemeleri gibi, insanlar da birbirlerini yemeye başlarlar. Sonunda da hükümetlerin, hatta rejimlerin de başını yiyebilirler. Bu noktada Franko'nun, "Futbol sayesinde ülkeyi on beş yıldır idare ediyorum" sözü çok anlamlıdır. İşte böyle kötü sonuçlara meydan vermemek için hükümetler insanların manevi boşluklarını bu tür yapma dinlerle doldurmaya ve hükümetlerini ya da rejimlerini biraz daha sürdürmeye çalışırlar. Çünkü açlık hisseden bir bebek yalancı meme ile de bir süre oyalanabilir. Daha sonra yalancı memenin yerini bir başka oyuncak alır ve oyalama alabildiğince uzatılmak istenir. Peki neden bu ihtiyaç ana sütü yerine yalancı meme ile karşılanmaya çalışılır? Ya da manevî ihtiyaçlar fıtrat dini ile değil de yapma dinlerle giderilmek istenir ? Bu sorunun cevabı da açıktır. Her düşünce sisteminde önemli olan iktidarın başkalarına kaptırılmamasıdır. Yapma dinlerle oyalanmayıp, hiçliğe ve anarşizme kayan gençlik; kurulu sistemler için tehlike olduğu gibi, fıtrat diniyle beslenen gençler (bireyler) de tehlikedir, önemli olan, sistemin devamı olduktan sonra ona da imkân verilmemelidir.
Düşünen insanlar için futbolun ve benzer etkinliklerin bu yönü, diğerlerinden daha önemlidir. Bu noktada kafa yanılırsa, devletlerin spora trilyonlar harcaması, radyo ve televizyon programlarının saatlerini ayırması kendileri açısından haklı ve zekice (akıllıca değil) bir tutum olduğu anlaşılmış olur. Kimseden futbol yerine, gerçek dinî teşvik edipte başına bela alması beklenmemelidir. Önemli olan bireylerin (fertlerin) avunuyor olması değil, sistemlerin sürmesidir. Ama ne zamana kadar ? Allah bilir. Yalancı meme ile susturulan çocuk, bir süre sonra ya baygın düşer, ya da öyle bir çığlık atar ki, kendini avutanların kulak zarlarını patlatır. Ya da, fertler veya sistemler...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder