5 Ağustos 2010 Perşembe

Hazret-i Yûsuf’un Rüyâları Tâbir Etmesi

Hazret-i Yûsuf -aleyhisselâm-, kendisine rüyâlarının tâbirini soran iki zindan arkadaşını tevhîd inancına dâvet ettikten sonra onlara dedi ki:
يَا صَاحِبَيِ السِّجْنِ أَمَّا أَحَدُكُمَا فَيَسْقِي رَبَّهُ خَمْرًا وَأَمَّا الآخَرُ فَيُصْلَبُ فَتَأْكُلُ الطَّيْرُ مِن رَّأْسِهِ قُضِيَ الأَمْرُ الَّذِي فِيهِ تَسْتَفْتِيَانِ
Ey hapis arkadaşlarım, (gelelim rüyâlarınızın tâbirine:) Biriniz, efendisine yine şarap sunacak, öbürü ise asılacak, kuşlar da başını gagalayacak. İşte tâbirini istediğiniz iş böylece kesinleşmiştir.” (Yûsuf, 41)
وَقَالَ لِلَّذِي ظَنَّ أَنَّهُ نَاجٍ مِّنْهُمَا اذْكُرْنِي عِندَ رَبِّكَ فَأَنسَاهُ الشَّيْطَانُ ذِكْرَ رَبِّهِ فَلَبِثَ فِي السِّجْنِ بِضْعَ سِنِينَ
“Onlardan kurtulacağını zannettiği arkadaşına: «–Efendine benden bahset. (Suçsuz olduğumu hatırlat. Umulur ki beni çıkarır.)» dedi. Fakat şeytan ona, bunu efendisine söylemeyi unutturdu. Böylece (Yûsuf) birkaç yıl daha zindanda kaldı.” (Yûsuf, 42)
Netîce, aynen Yûsuf -aleyhisselâm-’ın tâbir ettiği gibi oldu. Şerbetçi, zindandan kurtulup eski vazîfesine döndü. Aşçı ise îdâm edildi.
Bazı müfessirlere göre, Yûsuf -aleyhisselâm-’ın Rabbinden başka birinden yardım istemesi, gayretullâha dokundu. Bu hâl, peygamberler için “zelle” olmaktadır. Bu zellesinden ötürü Hazret-i Yûsuf, beş yıllık hapislikten sonra yedi yıl daha zindanda kaldı. Böylece hapis süresi oniki yıla çıkmış oldu.
Rivâyete göre zindandan çıkanlar sık sık gelir Yûsuf -aleyhisselâm-’ı ziyâret eder, onunla oturup uzun uzun sohbet ederlerdi. Birgün zindancıbaşı Yûsuf -aleyhisselâm- ile sohbet ederken şöyle dedi:
“–Ey Yûsuf! Seni o kadar çok seviyorum ki, hiçbir şeyi senin kadar sevmiyorum.”
Yûsuf -aleyhisselâm- şöyle dedi:
“–Bana olan sevginden Allâh’a sığınırım!”

Zindancıbaşı:
“–Niçin?” diye sorunca Hazret-i Yûsuf -aleyhisselâm-:
“–Babam beni çok sevdi, kardeşlerim beni kuyuya attılar; Züleyhâ sevdi, beni zindana attılar, şimdi bir de sen seversen kim bilir beni nereye atarlar!?” dedi.
Mâlik bin Dinar’dan rivâyet edilir ki:
Yûsuf -aleyhisselâm- şarabdâra:
“–Beni efendinin yanında an!” deyince Allâh Teâlâ şöyle buyurdu:
“–Ey Yûsuf! Ben’den gayri vekîl edindin. Ben de Sen’in hapsini uzatacağım!”
Bunun üzerine Yûsuf -aleyhisselâm- ağlamaya başladı ve dedi ki:
“–Ey Rabbim! Hüzün ve belâların çokluğundan kalbime kasvet gelmiş; artık bundan sonra benden böyle bir kelime sudûr etmez!”
Hasan-ı Basrî Hazretleri, bu rivâyeti her okudukça ağlar ve şöyle derdi:
“Başımıza bir iş gelince insanlara koşuyoruz. Bu hâlimizle âkıbetimiz ne olacak?!”
Nebî -sallâllâhu aleyhi ve sellem- buyurmuşlardır:
“Allâh, kardeşim Yûsuf’a rahmet etsin! O şarabdâra: «Beni efendinin yanında an!» demeseydi, zindanda beş seneden sonra yedi sene daha kalmayacaktı.” (Bursevî, Rûhu’l-Beyân, IV, 264)
Ancak Cenâb-ı Hakk’ın peygamberlere ve velîlere vermiş olduğu iptilâ, sıkıntı ve çeşitli meşakkatler, onlara cezâ olarak değil, hediye olarak verilmiştir.
Hadîs-i şerîfte buyrulur:
“Allâh bir kulunu sevdiği zaman, onun üzerine belâlarını döker de döker!..” (Ali el-Müttakî, Kenzü’l-Ummâl, III, 334/6811)
Ebû Saîd el-Hudrî -radıyallâhu anh-, Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimizi, hasta iken ziyâret etmiş ve O’nun katlandığı büyük acılara bizzat şâhid olmuştu. O şöyle anlatır:
“Elimi üzerine koydum, harâretini yorganın üstünden hissediyordum.
«–Ey Allâh’ın Rasûlü, harâretiniz çok fazla!» dedim.
«–Biz (peygamberler) böyleyiz. Belâlar bize kat kat gelir, buna mukâbil mükâfatları da kat kat verilir.» buyurdu.
«–Ey Allâh’ın Rasûlü! İnsanların en çok belâya mâruz kalanları kimlerdir?» diye sordum.
«–Peygamberler!» buyurdu.
«–Sonra kimlerdir?» dedim.
«–Sonra sâlihler!» buyurdu ve şu îzâhı ilâve etti:
«Onlardan biri fakirliğe öylesine mübtelâ olur ki, kendini örten bir abâdan başka bir şey bulamaz. Onlar, sizin bolluğa sevindiğiniz gibi belâya sevinirler.»” (İbn-i Mâce, Fiten, 23)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder