16 Ağustos 2011 Salı

KÜRSÜF‚ (PAMUK) VE ORUÇ


Feteva-yi Hindiyye'de kadınların kullandığı kürsüf (abdest tutmak ve akıntıyı önlemek için kullanılan pamuk, ya da çaput) orucu bozar deniliyor. Kürsüf kullanan kadınlar, farz ya da nafile oruç tutmak istediklerinde ne yapmalıdırlar?

Fetâvâ-yi Hindiyye'de böyle bir ifade bulamadım. Ancak kürsüf kullanmak her halükârda orucu bozmaz. Kadın ıslak pârmağını ya da ıslak pamuğu iç fercine sokarsa orucu bozulur. Ama kuru parmağını sokarsa ya da kuru pamuğu bir kısmı dış fercinde kalacak şekilde iç fercine sokarsa orucu bozulur. Kürsüf de zaten böyle kullanılır. Ancak pamuk kuru olsa dahi, dış ferçte hiç bir parçası kalmamak üzere tamamen iç ferçte kaybolursa, orucu bozulur.


KIRAETTE BİR YANLIŞLIK OLURSA NAMAZ FESADA GİDER Mİ?


Ma'na değişecek şekilde bilerek bir kelime değiştirilirse namaz fesada gider. Yalnız medhusenayı ifade eden kelime, ayrı manayı ifade eden diğer bir kelime ile değiştirilirse doğru olmamakla beraber namazı fesada gitmez. Ama bilerek değil sehven bir kelime değişirirsee, yani kıraette mevcut olan kelime ile yerine söylenen kelime arasında fazla bir ayrılık bulunur ve Kur'an'da benzeri bulunmazsa mesela gurab kelimesinin gubar kelimesiyle değişmesi gibi bilittifak namaz fesada gider. Ama manayı fahiş bir şekilde değiştirdiği halde benzeri Kur'an-ı Kerim'de varsa "alım ve hakim kelimeleri gibi” İmam-ı A'zam ile Muhammed'e göre yine namaz fesada gider. İmam Ebu Yusuf'a göre ise namaz fesada gitmez.

KIRÂAT-I AŞERE


"On tâne birin okunması" veyâ "On tâne biri okuma işi", "Kırâat ilminden on tânesini okuma; on tâneşinin ilmini ve pratiğini yapma."

Arapça bir kelime olarak"Kırâat" kelimesi, (Ka-ra-e/yak-ra-u) aslından çekimi yapılan, semâ'î (yâni kâide dışı) bir mastardır. Türkçesi: "Okumak" demektir. "Kırâât" olarak çoğul yapılır ve bundan da "okumalar" anlamı çıkarılır.

Kelimenin, İslâmî anlamdaki ıstılâhî mânâsı ise; özellikle "Kur'an okumak, Kur'an tilâvet etmek, şeklinde özetlenebilir.

KIRAATA ÜCRETİ CAİZ GİBİ GÖSTEREN DELİLLER VE TARTIŞMASI


1.Ibni Abbâs'tan rivayet edilen "LEDIG" hadisi :

"Rasûlüllah'ın ashabından bir grup, bir suyun yanına uğramıştı. Orada bulunanlardan birini yılan sokmuştu. Bir adam onlara gelip : "Içinizde "rukye" (okuyarak tedavi) yapan kimse var mı? Buradakilerden birini yılan soktu" deyince içlerinden birisi çıktı ve bir koyun karşılığı "Fâtiha"yı okudu. Koyunu alıp arkadaşlarının yanına gelince, onlar bunu hoş görmediler ve: "Allah'ın Kitabı karşılığı ücret aldın ha?!" dediler. Medine'ye döndüklerinde de, Rasûlüllah'a (s.a.v.), "Bu adam Allah'ın kitabı'na ücret aldı" diye şikâyette bulundular. Bunun üzerine Rasûlüllah (s.a.v.) : "Ücret almanıza en lâyık olan şey Allah'ın Kitabı'dır. " buyurdular. " (Sevkânî, Neylü'l-evtâr, Mısır, e!-Bâbi'I-Halebi I391 (l971 ) V/325; Buhârî,N/121; el-Âynî, ‚Umdetü'l-Kâr-î, Dârü'-Ihyai't-türâsi'l-Arabî (Tarihsiz ofset), XN/95.)

KIR AATA ÜCRETİ HARAM KILAN DELİLLER


Kur'ân-ı Kerim'i okuma, hattâ öğretme (Ancak öğrenme için "sonraki" âlimlerin, özellikle de Belh âlimlerinin, zarurete binaen ücreti tecviz ettiklerini de daha şimdiden söylemeliyiz.) karşılığında ücret almayı men eden haberler, aslında konumuzla ilgili olarak, açık kapı bırakmayacak kadar çok ve açıktır. Bu cümleden olarak :

1- Ahmed b. Hanbel ve daha bir çoklarının, Abdurrahman b. Sibl'den rivayet ettikleri: "Kur'ân-ı Kerim'i okuyun, onu (dünya menfaatlarına vesile kılmak suretiyle) yemeyin!" (Heysemî, M.Zevâid VI/168. Bu hadîs-i Şerîfin bir başka rivayeti şöyle dir: "Kur'ân okuyun, onda aşırı gitmeyin. On(u okumak)dan uzaklaşmayın, onunla dünya menfaati artırmayı talep etmeyin." Heysemî VI/167. Sevkanî, age. V/322; Âynî, age. XN/95.) hadîs-i serîfi.

KIRAAT


Okumak Namazda kıraat; namaz kılanın kendisi işitecek şekilde, diliyle harflerini çıkararak Kur'ân-ı Kerîm âyetlerinden bir miktar okuması. Kıraat, namazın bir rüknü olarak farzdır. Okuyanın kendisinin bile işitemeyeceği okuma, kıraat sayılmaz. Ancak imama uyan kimse bundan müstesnadır.

Nâfile ve vitir namazının bütün rekatlarında, farz namazların ise herhangi iki rek'atinde kıraat farzdır. Kur'ân-ı Kerîmde şöyle buyurulur: "O halde Kur'ân'dan kolayınıza geleni okuyun" (el-Müzemmil, 73/20). Buradaki emir vücub içindir. Hz. Peygamber de şöyle buyurmuştur: "Kıraatsiz namaz olmaz" (Müslim, Salât, 42; Ebû Dâvud, Salât, 132, 167).

KİRA AKDİNİN DEVAM ETMESİ İÇİN GEREKLİ ŞARTLAR:


l) Kiralananda, yararlanmaya engel bir ayıbın bulunmaması. Aksi halde, kiracı kira bedelinin tamamını verip akdi devam ettirmekle feshettirmek arasında bir seçimlik hakka sahiptir. Kiralanan hayvanın hasta veya topal olması, aracın ârızalı bulunması, evin bir bölümünün yıkılması gibi (el-Kâsânî, a.g.e, IV, 194, 195; Ibnü'l-Hümâm, a.g.e, VII, 220). Eğer evin tamamı yıkılır, değirmenin suyu kesilir, arazinin sulama suyu çekilirse, akit münfesih olur. Çünkü akdin konusu yok olmuştur. Ancak Hanefîlerden daha sağlam bir görüşe göre, akit kendiliğinden sona ermez, fakat fesih hakkı sâbit olur. Çünkü akdin konusunun dönmesi mümkündür (el-Kâsânî, a.g.e, IV, 196 vd.).

KİRA AKDİ NASIL MEYDANA GELİR?


Hanefi mezhebine göre kira akdi iki yoldan birisiyle meydana gelir.

1- Sigadır. Mesela ev sahibi kiracıya: "Ben evimi bir sene müddetle şu kadar para karşılığında sana kiraya verdim" der. Kiracı da: "Evini bir sene müddetle şu kadar para karşılığında kiraladım" der.

2- Mu'atatdır. Yani bir söz söylemeden gemi, tren gibi ücreti belli olan şeylerin bedelini re'sen vermek.

Muatat ile evi kiraya vermek de caizdir. Mesela birisi belli bir ücret mukabilinde belli bir zaman için evini birisine kiraya verir, müddet bitince kiracı ses çıkarmadan evde oturmaya devam eder ve böylelikle kira yeniden mun'akid olmuş olur. Fakat her sene ücret ayarlanacaktır (al-Fıkh ala'l-Mezahibi'l-arba'a).

Şafii mezhebine göre birinci sene bitince kiracı evden çıkmaya mecburdur. Ancak yeni bir akit ile evde oturmaya devam edebilir.


KINA YAKMAK


Saç, sakal, el veya ayakları kına yahut başka bir şeyle boyamak. Kınayı sulandırıp eline sürmek. İslâm'ın çıkışından önce yahudi ve hristiyanlar güzel görünme ve süslenmenin ibadetle bağdaşmadığını düşünerek, saçı boyayarak rengini değiştirmekten kaçınırlardı. Hz. Peygamber (s.a.s) müslümanları başka milletleri aynen taklitleri sakındırmak ve onlara bağımsız bir kişilik kazandırmak için emir ve tavsiyelerde bulunurdu. Saçı ve sakalı kına veya başka boya maddesi ile boyamak da bunlar arasındadır.

KİN


Kalbte yerleşen, öç almaya yönelik şiddetli düşmanlık. Arapça'da hıkd, gıll ve bağdâ gibi kelimelerle karşılanır. Kin tutmak, kin beslemek, kin gütmek, kin bağlamak gibi deyimler düşmanlık duygusunun kalbte yerleştiğini ve süreklilik gösterdığını dile getirir.

Kin, kötü ahlâka ait niteliklerdendir. Bu nedenle İslam'ın onaylamadığı, ortadan kaldırmayı amaçladığı huylardandır. Karşıtı olan bağışlama (af) ise güzel ahlâkın niteliklerindendir; Islâm tarafından teşvik edilen davranışlar arasında yer alır. Kin kötü bir duygu ve huy olduğu kadar birçok kötü tutum ve davranışın da başlıca nedenidir.

BİR ÇÖLDE VEYA KIRDA BULUNAN KİMSE ELİNDE PUSULA OLMAZSA KIBLEYİ NASIL BULACAKTIR?


Kutup yıldızı, görünüşte sabit olup daima güney istikametine bakmakta olduğundan onunla kıbleyi bulmak mümkündür. Şöyleki: al-Cezire, Bitlis, Siirt, Muş, Urfa, Diyarbakır, Mardın... ve Rakka gibi yerlerde bulunan kimse tam sırtını, Medine'i Münevvere, Kudüs, Gazza, Ba'labak, Adana, Mersin, Antakya ve çervesinde bulunan kimse sol kulağını, Irak, Maveraünnehir ve çervesinde bulunan kimse sağ kulağını kutup yıldızına doğru çevirirse kıbleye yönelmiş olur.


KIBLE VE TUVALETLERİN YÖNÜ MESELESİ


Önce konuyla ilgili şu hadislere işaret etmeliyiz: "Sahabi Selman'a dediler ki, Peygamberiniz size tuvalette oturuşa varıncaya kadar her şeyi öğretiyor mu? O da, evet, dedi. Allah Rasûlü bizim küçük, büyük abdestlerde Kıbleye dönmemizi, sağ elle taharet almamızı, üç taştan az ile temizlenmemizi tezek ve kömürle taharetlenmemizi yasakladı" Allah'ın Rasûlü (sa) buyurdu : "Ben sizin babanız yerindeyim. Size öğretiyorum. Biriniz tuvaletini yaparken Kıbleye dönmesin, ona arkasını da çevirmesin" Sahabi diyor ki, Şam'a geldik oralardaki tuvaletlerin Kıbleye karşı yapılmış olduğunu görünce yanlanarak ihtiyacımızı giderir, Allah'tan da bağışlanma dilerdik. "Resulûllah küçük büyük abdestlerde iki kıbleye (Kabe ve Kudüs Mescidine) dönmemizi yasaklamıştı" Mervan diyor ki, Ibn Ömer'i gördüm, bineğini kıbleye karşı durdurmuş, kendisi de kıbleye karşı küçük abdestini yapıyordu. Bu yasaklanmadı mı? diye sordum. Evet, ama açık arazide yasaklandı. Seninle kıble arasında gizleneceğin kadar bir şey (duvar, perde, bina vb) varsa mahzuru yoktur, dedi" (Ebu Davud, Taharet 4.)

KİBİR İÇİN GİYİLEN KIYAFETİN ÖLÇÜSÜ VAR MIDIR?


Kibir için giyilen elbiseye bir ölçü tayin etmek zordur. Bayağı elbiselerle insan kibre kapılabileceği gibi, çok değerli elbiselere kibir duymadığı da olabilir.

Allah Resulü, kalbinde zerre miktarı kibir olanın Cennete giremeyeceğinden haber verirken, elbise ve benzeri şeylerin güzel olması insanın hoşuna gider diyen sahabiye de, "Bunlar güzel şeylerdir: Allah güzeldir, güzeli sever. Fakat kibir, Hakkı tanımamak ve insanları hakir görmektir" buyurmuşlardır. (Muhammed ez-Zebidî, age. VN/347-48. )

Aynı anlamda Ibn Hacer, "Izarını kibirle çekene Allah rahmetle nazar etmez" hadis-i şerifini şerh sadedinde şöyle der:

KİBİR


Büyüklenmek, büyüklük taslamak, ululuk iddia etmek. Kendini başkalarından yüksek görerek onları aşağılamak.

Şeytan'a ait bir özellik olan kibir, onun Hz. Adem'e secde etmesini engellemişti. Cenab-ı Allah bunu Kur'ân-ı Kerim'de şöyle anlatmaktadır:

"(Hz. Adem'e) secde etmekten yalnızca Iblis kaçındı. Kibirlendi ve kâfirlerden oldu" (el-Bakara, 2/34).

Küfür ve inkârın en önemli sebebi kibirdir. Bunu Hz. Adem (a.s)'ın kıssasında görmek mümkündür. Nitekim şeytan'ın kibrinden dolayı isyanından sonra, inkâr ve isyan edenlerin çoğu kibir nedeniyle isyan etmişlerdir. Hz. Musa'nın apaçık delilleri karşısında Firavun inkâr etmişti. "Sonra da Musa'yı ve Harun'u, firavun ve topluluğuna mucizelerimizle gönderdik. fakat onlar, kibirlendiler ve suçlu bir kavim oldular" (Yûnus 10/75). Hz. Peygamber (s.a.s) döneminde inkâr eden zengin ve ileri gelen insanlar kibir neticesinde inkar etmişlerdir. Bu durum Kur'an-ı Kerim'de şöyle anlatılmaktadır: "En sonunda da sırt çevirdi. Büyüklük tasladı ve şöyle dedi: "Bu eskilerden kalan bir sihirden başka bir şey değildir" (el-Müddesir, 74/23-24), Zenginlik, ululuk ve makam sahibi olmakla kibrin yakın alakası, Allah Teâlâ'nın beytan'a şu hitabında görülmektedir: "Kibirlendin mi, yoksa kendini yüce mi zannettin?" (Sâd, 38/75),