6 Ağustos 2010 Cuma

Helâkten Sonra

Şuayb -aleyhisselâm-, âsî kavimlerin helâkinden sonra Medyen’e yerleşti. Bu sırada evlendi ve iki kızı dünyâya geldi.
Şuayb -aleyhisselâm-, peygamberler arasında “Hatîbü’l-Enbiyâ” diye isimlendirilirdi. Çünkü, kavmiyle gâyet güzel konuşur ve onların suâllerine tam ve iknâ edici cevaplar verirdi.
Yine Şuayb -aleyhisselâm- çok namaz kılar, kul hakkına ziyâdesiyle dikkat ederdi. Bilhassa ölçü ve tartı âletlerinde hak geçmemesi için elinden geleni yapar, hakkı tevzî ve telkîn etmekte büyük titizlik gösterirdi.
Bir başka husûsiyeti de çok gözyaşı döken bir peygamber olmasıdır. Yaşlılığı esnâsında gözleri iyice zayıflamış, vücûdu da kuvvetten kesilmişti. Birkaç defa gözlerini kaybedesiye ağladı. Cenâb-ı Hak, yine gözlerini iâde edip:

“–Ey Şuayb! Bu ağlama nedir? Cennet iştiyâkından mı, cehennem korkusundan mı?” diye vahyile suâl ettiğinde:
“–Yâ Rabbî! Sen bilirsin ki, ağlayışım ne cennet iştiyâkından, ne de cehennem korkusundandır. Muhabbetin kalbime yerleşmiştir. Bir de endişem vardır: «Cemâlini müşâhede edebilmek!..» Eğer Sana nazar edebileceksem, hiçbir şeye gam yemem…” dedi.
Cenâb-ı Hak vahyedip:
“–Sözünde sâdık olduğuna göre cemâlimi seyretmek Sana mübârek olsun ey Şuayb! Bu sebeple kelîmim Mûsâ bin İmrân’ı da Sana hâdim olarak veriyorum!” buyurdu.
İşte Hakk’a yakın olanların hâli budur. Onlar, ehl-i gafletin zıddına, her şeyden evvel Allâh’ın rızâsını düşünmüşler, halkın rızâsını ise en sona bırakmışlardır. Muhabbet-i ilâhiyye kalblerini sardığı içindir ki, iki cihâna da göz ucuyla bile nazar etmemişlerdir.
Allâh Teâlâ, enbiyâ -aleyhimüsselâm-’ı insanların kalb gözlerini açıp gafletlerini gidermek, onları güzel ahlâk sâhibi kılmak, vecd hâlinde ibâdet ederek vâsıl-ı ilallâh olmalarını sağlamak ve “dâru’s-selâm”a dâvet etmek için göndermiştir.
Kalb gözü açılmaya müsâid olanlar, terbiye ve irşâd olunmayı gönülden arzu ederler ve hak yolunda ilerlemek için gayret sarfederler. Fakat bunu arzu etmeyen, inat edip tekebbür gösteren, peygamberlerin telkinlerine kulak vermeyen ve yakîn mertebesine varmak istemeyenler, zulmet ve kasvet içinde kalarak fâsıklaşırlar. Nereye gideceğini bilmeyen şaşkınlardan farksız, zavallı durumlara düşerler.
İşte Hazret-i Şuayb -aleyhisselâm-, merhametinin şiddetinden dolayı, insanları içinde bulundukları acınacak hâlden kurtarmak için ömrü boyunca kendisini yıpratırcasına bir gayret göstermiş, bu uğurda bütün gücünü sarfetmiştir.
Hazret-i Şuayb -aleyhisselâm- Medyen ve Eyke kavimlerinin helâk edilmesinin ardından âhir ömrünü geçirmek üzere kendisine îmân edenlerle birlikte Mekke’ye hicret etmiş, orada vefât etmiş ve Kâbe-i Muazzama’da Altınoluk’un altına, yâni Hatîm’e defnedilmiştir.
Aleyhisselâm!..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder