4 Temmuz 2010 Pazar

Bir âşık câriyeyi satın alıp âzâd etmesi veyâ evlendirmesi

Elliikinci Menâkıb: 

Ebû Bekr-i Sıddîk “radıyallahü teâlâ anh” hilâfetleri zemânında, Medîne-i Münevverede gezerken, bir evin kapısı önüne geldi. O evin içerisinden ağlama sesi işitdi. Bir kadın şi’r okuyup, gözünden yaş akıtır. O şi’rin ma’nâsı budur:

Ey ay yüzlüm, Sen aydan dahâ fazla güzelsin.
Parlak ay yüzün ile, güneşi alt edersin.
Dâyem (Dadım) henüz ağzıma südü koymadan önce.
Senin yâkut dudaklarını, hâtırlayıp, kan içdim.

Bu şi’rin okunuşu, hazret-i Ebû Bekr-i Sıddîkın mubârek kulaklarına te’sîr etdi. Kapıyı çaldı. Ev sâhibi dışarı çıkdı. Ondan süâl buyurdular ki, hür müsün, rakîkmisin [köle misin]. Bu beyti kimin için okursun. Kimin için ağlıyorsun. Kadın dedi ki, yâ Resûlullahın halîfesi. O ravda-i münevvere hakkı için, bunu benden sorma. Buyurdular ki, gönlün sırrını duymayınca bu makâmdan adımımı atmam. Câriye, içden bir âh çekerek, Benî Hâşim gençlerinden birisini söyledi. Sıddîk hazretleri mescide vardı. O câriyenin sâhibini bulup, parasını ödeyip aldı ve âzâd etdi. Sevdiği gence nikâh etdi veyâ bağışladı. Hazret-i Molla Câmî (Bahâristân) kitâbında, bu hikâyeyi rivâyet buyurmuşlar ve bu şi’ri söylemişlerdir: (Ey gönül! Cihânın bütün maksadlarını bir tarafa bırakmış olan kimseden başkası, seni sevdiğin ile birleşdiremez. İş, maksad [arzû] derdi ile hâsıl olur. Eğer derdin yoksa, inle ki, bir gönül ehli sana acısın da murâdına kavuşdursun!)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder